Türkiye’de insanlarda çok ciddi bir gıda yoksunluğu ve fiyatlara yetişememe gerçeği yaşanıyor. Çarşıya, markete ya da semt pazarına gittiğinizde arka arkaya artan fiyatlar nedeniyle ya alınan gramajların düştüğüne şahit oluyoruz ya da alımdan vazgeçişleri veya bir başka deyişle gıda yoksunluğunu görüyoruz.
Halk ekmek noktalarında uzayan kuyruklar, fırınlarda daha ucuza alabilmek için ‘dünden ekmek alıp’ bütçesini dengelemeye çalışanlar, Et ve Süt Kurumu’nun yüzde 25 indirim yapmasıyla bir kilogram için saatlerce sıra bekleyen insanlar, semt pazarlarında atıkları toplayan vatandaş fotoğrafını her gün medyada ya da daha doğrusu sokakta görüyoruz.
Tüm bu fiyat artışları sorulduğunda ise, ihracat rekoru kırdığımızı söyleyen, ‘ama ithalatta var tabi’ diye durumu geçiştiren bir Bakan’a, fiyatlardaki artışın dünyadaki gelişmelerden kaynaklandığını söyleyen bir ekonomi yönetimine sahibiz.
Pandemiden beri gelirinin yüzde 40’luk dilimini gıdaya ayıran bir ülke içerisinde, gıda fiyatlarında yetişilemeyen etiketler normalden daha büyük sorundur. Ama mesele ya ‘abartmayın’ diye geçiştiriliyor, çok sıkışıldığında da dünyada fiyatların arttığından söz ediliyor.
Oysa FAO - Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün son yaptığı açıklamaya göre, küresel gıda fiyatları son dört aydır düşmeye devam ediyor. Sadece Temmuz ayı itibariyle baktığınızda bile sütte yüzde 2,5, ette yüzde 0,5, bitkise yağlarda yüzde 19,2 söz konusu.
Hatta tüm yağ fiyatlamalarında yüzde 10’luk bir geri çekilme yaşandığı açıklandı. FAO’ya göre buğday fiyatları bile aylık yüzde 14,5 geriledi. Tahıl fiyatlarında geçen yıla göre yüzde 16,6’lık bir artış var ama bu yine de bizim muhatap olduğumuz enflasyonun çok altında.
Türkiye ise tüm dünyada gıda fiyatlarının artışı bakımından dördüncü sırada yer alıyor. Önümüzdeki ülkeler Lübnan, Zimbabwe ve Venezuela. Açıklanan aylık enflasyonun TÜİK verileri baz alındığında yüzde 1 üzerinde seyreden bir gıda enflasyonu var.
Gerçi açıklanan yüzde 2,3’lük aylık enflasyonu, Tüketici Birliği Federasyonu’nun market sepeti araştırmasıyla birlikte okuduğunuzda aradaki farkın üç kat aleyhe olduğunu da görüyoruz.
Bununla birlikte daha dramatik bir durum var ki gıdayı da kredi kartıyla alıyoruz. Kredi kartlarındaki manzara ne? Yine Tüketici Birliği Federasyonu’nun son ‘cep’ araştırmasına göre vatandaşın yüzde 33’ü kredi kartı borcunu zamanında ödeyemiyor.
Tüm bunları alt alta koyduğumuzda gıdaya ulaşımda ve artan fiyatlarda dünyadaki eğilimin bir neticesi olduğunu sonucu çıkar mı? Çok zorlasanız da ne yazık ki çıkmaz. Peki asıl sebep ne? Üretimsizlik…
Onun yanıtını nerede buluyoruz? CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, son 5 yılda bankalara rehin bırakılan arazi sayısını Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a sordu.
Yanıt şu: “son 5 yılda ‘Üzerine rehin tesis edilen taşınmazlarda, taşınmaz vasfı içerisinde; tarla, bağ, incir, kavak, fidan, meyve, meyve, sebze, tarla, çay, bahçe, narenciye, elma, sera, fındık, bahçe, fıstık, pamuk, tütün, pirinç, çeltik, mısır, zeytinlik’ arazilerin rehin tesis edilen taşınmaz sayısının “1 milyon 366 bin 172” adet.”
Yani tarım arazileri bankalara rehin, çiftçilerde de banka borçlarından başını kaldıramıyor. Kalanlar da yaptıkları üretimden para kazanamıyor. İhtiyacı karşılamak için de ya ithalata ya da yurtdışında arazi kiralamaya yönelim ağır basıyor. Durum sizce de gayet açık değil mi?
[email protected]