Yıl sonu yaklaştıkça vatandaşın gündeminde gelirlerin ne kadar artacağı beklentisi oluyor. Son derece haklı, zira gelirlerinin giderlerini karşılamadığı uzun yıllar geçirdi. Hatta son 20 yılda bu sorunu, uygulanan ekonomi politikasının bir sonucu olarak kredi ve kredi kartıyla örttüğü için, bugün daha da şiddetini arttırmış bir geçim sorunuyla karşı karşıya.
Ekonomi politikasının ne ilgisi olduğunu çözemediyseniz, hemen bir başka örnek daha vereyim. Her ile açılan üniversiteler de bunun bir parçasıydı. İçeriğini düşünmeden, eğitim kadroları oluşturulmadan, dört duvardan ibaret açılan üniversitelerle, yıllarca işsizlik gerçeği de gizlendi.
Şimdi insanlar ne doğru düzgün maaşlara çalışabilecek bir iş bulabiliyor, ne de herkesi sadece belgelendirdiğiniz için reel sektör nitelikli mühendis de tekniker de, hatta sokakta kaliteli usta bulmakta da güçlük çekiyor.
Tekrar meseleye dönersek, gelirlerinizin artmasını bekliyorsanız haberler kötü. Ne emeklilerin, ne maaş alanların geçinebilecek kadar bir geliri olmayacak. Şu an yapılan popülizm kokan tartışmalar da, oran ne olursa olsun daha cebe girmeden açlık sınırının altında kalacak.
Çünkü bir ülkede kriteri açlık sınırı olarak belirlediyseniz, bu ortalama maaşlar haline geldiyse, çıtanın bu noktadan en azından yoksulluk sınırına ulaşması, çok büyük ve uzun uğraşlarla ile sağlıklı, planlı bir ekonomi politikasının uzun yolculuğunun sonucunda ulaşılacak bir yerdir. Bugün açlık sınırı ile yoksulluk sınırının arasındaki fark neredeyse 4 kat.
Bu nedenle 2024 senesinin geçim sıkıntısının şiddetini arttırdığı ve ne yazık ki düzeltilmesi adına da doğru bir ekonomi politikasının tartışılmadığı, seçimleri atlatmak üzerine kurgulandığı bir yapıyı önümüze getirdiği açık.
Bu şartlar altında giderlerinizi mercek altına alın tavsiyesinde de bulunmayacağım. Çünkü o sınır da çoktan aşıldı. Bugün sadece karnını doyurmak için gereken rakamların bile çok altındayız ve yapılacak zamlar da bunu karşılamayacak.
Zaten tüm borçluluk ve fakirlik gerçeğine rağmen, durdurulamayan tüketim de bu toplum psikolojisinin çıktısı olarak önümüzde duruyor. Fakat her nedense algıyla ekonomiyi yönetmeye çalışanlar, işin bu psikolojik tarafını görmezden geliyor. Kaybedecek bir şeyi olmayan, günlük yaşar.
Zira bu günlük bakış açısı ülkenin genel yönetiminde olduğu için de, siyasetin işine geliyor ve kalıcı çözümler yerine, önümüzdeki seçimi atlatma üzerine kurgulanan sığ politikalar tartışılıp, hamasetle gün geçiştiriliyor. Elbette tablo daha da ağırlaşıyor.
Öyleyse önceliğinizi giderlerinize vermelisiniz ama bunu yaparken, giderlerinizi arttıran etkenleri sorgulamalısınız. Bu satın aldığınız gıdadan, bindiğini minibüsün ücretinden değil, bozulmuş ve yönetilemeyen bir ekosistemden kaynaklanıyor.
Buna neden olanları sorgulamadığınız, hatta onlar büyüme hamaseti yaparken, neden büyümeden pay alamadığınızı masaya yatırmadığınız sürece de, ortaya çıkan büyüme rakamının sizin olmayan gelirlerinizle yaptığınız tüketimden kaynaklandığını göremezsiniz.
Bunu görmemekte ısrar ettiğiniz sürece de elinize geçecek tek şey gelirinizdeki artış değil, borçlarınızdaki ve fakirliğinizdeki artış olacaktır. O nedenle yıllardır vatandaş olup hakkınıza sahip çıkın diye bitiriyorum programlarımızı.
Siz vatandaş değil, oy veren olduğunuz sürece bu işin içinden çıkış yok. Dost acı söyler, üzgünüm. Gelen zor yılda, sorunlar ve sorunları yaratanlar gerçeğiyle yüzleşip daha mutlu bir memlekete ulaşmak dileğiyle...
[email protected]