Seçime doğru giderken, iktidarıyla muhalefetiyle herkesin aynı fikirde olduğu bir gerçek var: Türkiye ekonomisi sıkıntılı bir süreçle karşı karşıya... İktidar tarafı bunun geçici ve spekülatif bir sonuç olduğunu, muhalefet de ağırlaşması muhtemel bir gösterge olduğu savının arkasında. Fakat her ikisinin de ortak noktası ekonomi sıkıntıda...
Herkes kendi penceresinden meselelerin üzerinde duruyor da, ulufe dağıtmak dışında kimse vatandaşın hakiki probleminin ve önündeki riskin altını çizmiyor. Cari açıktan enflasyona kadar bir dizi problem sayabilirim. Ama aklınıza hangi problem gelirse gelsin, önümüzdeki süreçte bunu ağırlaştıracak ya da çekilmez kılacak unsur işsizliktir.
Umut Oran’ın, TÜİK verilerinden hazırlayarak açıkladığı bir rapor, aslında malumun ilanını bir kere daha yaptı. Türkiye’nin gerçek işsizlik oranı yüzde 18,9 ve işsiz sayısı da 6 milyon 402 bin... Bu oranlar ve rakamlar tartışmaya açık değil. Çünkü resmi işsizlik açıklayan TÜİK’in raporlarının alt detayında işsiz kabul edilmeyenleri de eklediğinizde zaten bu rakamlara ulaşıyorsunuz.
Umut Oran bir hesap yapmış ve vurguladığı gerçek çok önemli. Diyor ki: “Türkiye’nin işsiz sayısı 87 ülke nüfusunu geçti.” Şimdi tüm bu gerçeği önünüze koyduğunuzda karşınıza iki yol çıkıyor. Bunu ya görmezlikten gelirsiniz ya da ciddiye alıp, olası riskleri hesaplayarak çözüm üretirsiniz.
Şunun da altını çizeyim ki ulufe dağıtmak ne çözümdür; ne sürdürülebilir bir yaklaşımdır; ne de büyüyen riski ortadan kaldıracak bir eylem biçimidir. Türkiye’nin işsizlik konusunda ciddiyet sergilemesi zorunludur.
Çünkü işsizlik sosyal sıkıntıları büyütecek önemli bir risk unsuru olmakla birlikte, sokakta geçinemeyen insanın, mutsuzlaşmasını ve ortaya çıkan göstergeleri, iş sahibi olanların iki katı düzeyinde yaşamasına neden olur.
İşsizin enflasyonu da, karşı karşıya kaldığı zam da, borcunun karşılığında istenen faiz de, dolardaki artışın etkileri de ve aklınıza ne gelirse çarpı ikidir. Asgari ücrete bile razı olanların ve bizzat hükümet yetkililerinin ‘işin var ya gözüne dizine dursun’ diyerek yorumladığı durum, memleketinde en dramatik durumdur.
Asgari ücretli örneğin ulaştırmaya gelen zamdan bir etkileniyorsa, geliri sıfır olan kişi, asgari ücret çarpanında bin 600 kere daha fazla etkileniyordur. Çünkü gelirini sıfır.. Aynı durumu elektrikten suya, yiyecek maddelerinin üzerindeki vergilerden iş aramaya gitmek için ihtiyacı olan cebindeki harçlığa kadar, erime ya da darbe alma konusunda nitelendirmek mümkün.
Tüm bu gerçekler göz önüne alındığında Türkiye’nin bir numaralı riski işsizliktir. Bu riski arttıran en önemli faktör ise, görülmek istenmemesidir. İşsiz ordusuna, az önce belirttiğim rakamlar içinde olmayan, siftah yapamayan esnafı da, gizli iflas içindeki fabrikatörü de, köle fiyatına çalıştırılan taşeronu da hepsini katın.
İşsizliği yönetemiyor ve onu gerçekten giderecek bir şey yapmıyorsanız, hem sorunun farkında değilsiniz; hem de hasarı hesaplarken büyük hesap hataları yapıyorsunuz demektir. Benden söylemesi...