Vatandaşı geçim derdi büyürken, herkes tüketimin artması, ama enflasyonun da yükselmemesi için çalışıyor. Yani bize diyorlar ki, sen varsa paranı harca, olmadı kredi kullan, ama bunlar tüketim gözükmesin, enflasyona yansımasın ki, biz de sana fazla para vermek zorunda kalmayalım.
Akıl alır gibi değil. 2 bin 325 TL’lik asgari ücretle yaşaması istenen insanlar, daha ilk ay geçmeden açlık sınırına yaklaştı. 2 bin 178 TL açlık sınırı, 7 bin 532 TL de yoksulluk sınırı oldu.
Fakat ülkede açıklanan verilerde TÜİK baz alınınca, gıda enflasyonunun bile yüzde 10 civarında arttığını iddia edecek noktaya geldiler. Enflasyonu nereden hesaplarsınız? En kolay mesela İstanbul’da yaşıyorsanız doldurduğunuz İstanbul Kart üzerinden.
Herkes fark edecektir ki, ekimden bu yana aşama aşama işe ya da okula gidip gelmek için yaptığınız dolumda yüzde 100’ye yakın bir artış var. O para nereye gidiyor bilmiyorum ama hele ki, Marmaray hattını kullanıyorsanız, vakum gibi emiyor. Çünkü aktarmaları belediyeyle eşleştirmiyorlar. Ancak kendi iadesini veriyor.
Bu tartışma bir kenara dursun, baz alınan veri TÜİK olunca, diğer araştırmalar da havada kalıyor. Son olarak Türkiye İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği bir araştırma yaptı ve İstanbul’da ortalama büyüklükte bir ailenin asgari insani geçim ücreti, bu yıl için 3 bin 192 lira olduğunu açıkladı.
TÜİK verilerini bile baz alarak bulduğu rakam ise asgari ücretin neredeyse yüzde 50 fazlası... Bu çelişkiyi bile kimse görmek istemiyor ama, eğer baz aldığınız nokta yine TÜİK ise, yoksulluk sınırının yakınına bile yaklaşamıyorsunuz.
Yani günün sonunda herkes halkın alım gücünün yıprandığı konusunda hemfikir oluyor. Ama bunun ne ekonomiye olumsuz bir katkı yapacağına, ne de insanların psikolojik travmalar yaşayabileceğine ihtimal verilmiyor.
Bir kız çocuğu, üniversitesi öğrencisi hayatını sonlandırıyor; insanlar alacak verecek yüzünden birbirine giriyor; boşanmalarda bir numaralı sebep olarak ekonomik nedenler ilk sırayı alıyor ama ekonomi yönetimine bakarsanız hepimiz İsviçre’de yaşıyoruz.
Aslında belki de insana en çok dokunan bu. Yani geçinemediğimizin zaten farkındayız. Ama bir de geçiniyormuş gibi yapmamız istenip, bu halimizle de tüketime destek vererek ekonomiyi ayakta tutmamız istendiğinde hatlar kopuyor.
Bu ülkede çok şeye ihtiyaç var. Ama tüketicinin ya da daha geniş tanımla vatandaşın en çok neye ihtiyacı var biliyor musunuz? İnsan yerine konulmaya...
Son araştırma bile insani geçimi yoksulluk sınırına yaklaştırmaya korkuyor ve bu haliyle ‘ne şiş yansın ne kebap oynuyorsa’ geriye tek bir söz kalıyor. Ölmüşüz, ama ağlayanımız yok.
[email protected]