Vatandaşın yeterince ekonomik sıkıntısı yokmuş gibi, satın alma kabiliyeti olup da, kafeteryalarda, restoranlarda oturabilenlere de yeni icatlarlar çıkarılıyor. Mehmet Şimşek’in uçan kuştan bile haksız da olsa vergi alma eğilimi, sanırım maliyetlerini karşılayamayan işletmelere de ilham verdi.
Artık hesabınız bir mekândaki konumunuzu belirliyor. Medyaya yansıyan haberlere baktığınızda 220 TL’nin altında siparişiniz olursa büyük masalara oturamayacaksınız. Hesabınızla birlikte farklı isimler adı altında bedeller ödeyeceksiniz.
Peki bunu nereden hatırlıyoruz? Şayet elektrik faturanızı ödemeye gelen kişinin, zaten elektrik faturasına yansıyan fiyatta maliyetin içinde ücretlendirmesi varken, bir de okuma parası ödüyoruz ya, sanırım bunun ilhamı da buradan.
Korkarım çok yakında bakkala gidip sakız istediğimizde, hem sakız parasını hem de raftan verme parasını isteyecekler. Belli bir süreden sonra masa işgal ediyorsanız, yarım saatte bir sipariş vermeniz gerekecek.
Elbette burada da meseleye çift yanlı bakalım. Şüphesiz bir çay alıp, tüm gün masa işgal edenleri anlayışla karşılamak mümkün değil. Ama insanlara zorla bir şey satmak da, restoran, kafe gibi mekânları yaşam alanı olmaktan çıkarıp fast food haline dönüştürür.
Zira kimi zaman özel günler, kimi de iş yemekleri için kullanılan restoranların ya da uzaktan çalışma ile birlikte hayatımıza giren kafelerin yaşam alanı olma iddiası bu yöntemle tamamen ortadan kalkıyor anlamına gelir.
İşletmeler maliyetleri arttığı için bu yola başvurdukları konusunda savunma yapıyorlar. Tamamen haksız olduklarını söyleyemem. Ama yükselen maliyetlerde konuyu aktarmanız gereken yer ekonomi yönetimidir, sizden mal ve hizmet satın alan tüketici değil.
Bunun tüketici hakları açısından da sıkıntılı bir durum olduğu çok açık. O zaman bir süre sonra kısır döngüye girilir ve tüketici de bu tip noktalara gitmeyi bırakır. Bu durumda da yükselen maliyetler nedeniyle yatırım yapamayıp, dostlarıyla, ailesiyle yemek yiyerek hayatınızı değerlendiren ya da ofis yerine evde çalışmak yerine, bir kafeteryada çalışmayı tercih eden insanları da kaçırırsınız.
Müşteri hacmi düştükçe, birim maliyetleriniz daha çok artar ve bu kez de gelenlere daha pahalı hizmet vermek ya da sinek avlamak durumunda kalan bir esnaf kitlesi ortaya çıkar ki, bu maliyetlerle çoğunun batması da sürpriz olmaz.
Ne kadar acı bir durumla karşı karşıyayız. Ekonomi yönetenler önce insansızlaştırdıkları, sonra da firmasız hale getirip rakam tutturma sevdasıyla alt üst ettikleri bir piyasa ortamında, ekonomide, aradan sıyrılarak kişileri karşı karşıya bırakmakta sakınca görmüyorlar.
Tüm bunlar sadece daha az ciro yapan, ama zarar etse de vergi vermek zorunda kalan, bir süre sonra kapanan işletmeleri, bağlantılı olarak da işsizliği gündemimize taşır.
Konu tüketici hakkı açısından tartışmalı belki ama, istihdamın yüzde 55’inin hizmet sektöründe olduğunu düşünürseniz, sanki yaklaşan tehlike bir uygulamanın yansımalarından çok daha büyük ekonomik sonuçlara gebe.