Türkiye ekonomisiyle ilgili sürekli yeni teşvik paketleri açıklanıyor. Bunlara kim ne kadar ulaşabiliyor; şüpheliyim. Ama verilen teşviklerin de banka borçlarına gittiğini artık asğır sultan bile biliyor.
Nitekim Kredi Garanti Fonu teminatlı kredilerin bankalara gittiği ve bankaların bilançolarının bu yolla nefes aldığı bizzat bankacılar tarafından açıklandı. O zaman yeni teşvik paketleri açıklamadan önce bu konuyu bir kez de olsa masaya yatırmak gerekiyor.
Görülen o ki, reel sektör açısından da tüketici penceresinden de birinci derecede problemi ödenemez hale gelen borçlar oluşturuyor. Bunun toplum nazarında büyük bir sosyal tehlikeyi, bağlantılı olarak da ekonomik çöküşü getireceği çıplak gözle bile görülüyor.
O halde yeni teşvik paketlerini dondurmak gerekiyor. Geçmiş dönemlerde yaptığımız televizyon programında Ekonomist Oğul Aktuna’ya bu konuyla ilgili bir çözüm üretmesini rica etmiş; sonuçlarını da yayında konuşmuştum.
O süreçte Aktuna’nın ortaya koyduğu proje, bence halen geçerliliğini koruyor. Kaba tabiriyle ortaya konulan vizyonun fikir temeli şöyleydi: Hızla ödenemez hale gelen borçların, hızla şüpheli alacak konumuna gittiği görülüyordu.
Aktuna tüketiciye ait borçların devlet tarafından üstlenilmesini önerdi. Fakat buradan bir hibe ya da ulufe anlamı çıkmasın. Kamu bankaları bu borçları üstlenerek birinci planda hem bankaları devre dışı bırakıyor; hem de faiz sarmalına düşerek, borcu ödenemez hale gelen, meblağları da şüpheli alacak haline dönüşen tüketicileri kenara ayırıyor.
Bu borçlar uzun vadeli ve faizsiz olarak, yani ana paraları bazında, ödenebilir taksitler halinde yapılandırılıyor. Aradaki fark, kamunun sübvansiyonu olarak ortaya çıkıyor. Bu hem aile, hem toplum bütünlüğü açısından büyük bir rahatlama yaratacaktır. Kısa vadede böyle bir çözüm bulunurken, orta vadede finansal gücü olmayanların kredi kartı ya da ihtiyaç kredi kullanması engelleniyor.
Uzun vadede de ise işin eğitim ayağı öne çıkarılıyor. Belli bir eğitimden geçmeyenlerin kredi kullanmaması temin ediliyor. Bu da işin yasalarla desteklenen kalıcı çözümünü oluşturuyor. Ben buna bir ilavede bulunabilirim.
Reel sektörden de bu konuyla ilgili yararlanmak isteyenlerin başvurusu alınabilir ve yararlananlara da, yine prim destekli istihdam zorunluluğu getirilebilir. Böylece firmaları batıştan kurtarırken, istihdam edilen insanların da ödeme olanağını geliştirmiş olursunuz.
Peki bunun için kaynak var mı? Açıkçası son yapılan köprüler ve yollara bakıldığında, kamu bankalarından tek bir firma için 25 milyar dolar kredinin arkasına devlet garantisi konulabiliyorsa, bu ayrıntının da düşünülmesi ve finanse edilmesi gerekir.
Aksi takdirde zaten sunulan teşvik borca gidiyor ve toplam borç içerisinde, borcu kapatmak anlamında işe de yaramıyor. Sonuç 600 milyar TL’ye yaklaşan bir tüketici borcu, 26 milyon icra dosyası ve 71 milyar TL’yi aşan batık alacak.
Bu yapı hayata geçirilir, en azından üzerinden çalışılırsa, doğru bir uygulama ile hem aileler kurtarılır; hem ekonomide umut yaratılır; hem insanlar gayretlenir; hem de saçma atmak yerine, tek kurşunla sonuca gidilerek hedefe ulaşılır.
Aksi takdirde bu borç yapısı, düzeltseniz bile düzelttiğiniz her şeyi bozacak risklerle her geçen gün büyüyor.