Asgari ücret görüşmelerinin başlamasına saatler kala, herkesin gündeminde artış konusu var. Aslında kimse gerçekten geçinebileceği bir oranda yükseliş beklemiyor ama konu gündemde kalırsa belki bir miktar iyileştirme umudu olacağını ümit ediyor.
Gerek emekli maaşları, gerekse memur ve çalışan maaşları açısından konu ele aldığınızda, açlık seviyesinin altında insanların geçiminin tartışılması bir ülkenin en büyük ayıbıdır. Üstelik ulaştırmadan kiraya kadar hiçbir zam yerinde durmazken...
Üzgünüm ki yine bir tiyatro eseri sahneye konulacak ve ‘ne kadar verdik’ ile başlayan saçma sapan bir zeminde, kimsenin geçinemeyeceği, verenin de kaldırmayacağı rakamlarla, sorunlar mercek altına alınmadan mesele kapatılacak.
Oysa o kadar dramatik bir durum ile karşı karşıyayız ki, kimse bununla yüzleşmiyor. Bu ülkede insanların boğaz tokluğuna yaşadığının daha güzel bir kanıtı var mıdır ki, asgari ücret olarak nitelendirilen bir maaş oranı sadece açlık seviyesine ulaşmaya çalışsın?
Mesele o denli normalleştirildi ki, çalışan işverene, işveren çalışana dönüp ‘nasıl’ diye soruyor; ama esas meselenin muhatabı olan ekonomi yönetimine ‘neden’ diye sormaya cesaret edemiyor.
Fakat gelirinin büyük bir kısmını gıdaya ayıran bir ülkenin insanları olarak, dünyada 13 aydır gıda fiyatları düşerken ya da bu ay itibariyle yerinde sayarken, bizde nasıl oluyor da, haftalık bazda yükseliş yaşanıyor konuşulmuyor?
Örneğin et fiyatlarında fırsatçı denilerek soruşturma başlatıldı, ama Rekabet Kurumu soruşturmaya yapısal sorunlar ve maliyetler diyerek start verdi. Konuşan var mı; ne yazık ki yok.
OECD ülkeleri arasında gıda enflasyonu ortaya konuldu. Tüm OECD’nin ortalaması yüzde 7,4. Biz ise yüzde 72 ile birinci sıradayız. O da elbette TÜİK rakamlarını doğru kabul ederseniz. İkinci sıradaki ülkenin oranı 11,7. İzlanda ile aramızdaki makasın yüzde 65 olduğunu ve bunun da sokağın gerçeğinin bile altında kaldığını hesaplarsanız, ülkedeki maaş artışı tartışmasının ne kadar anlamsız zeminler üzerinde yapıldığını da görürsünüz.
Şu net ki, 2024 yılında ekonomiyi daraltacaklar. Bu ne demek? Sizin krediye ulaşımdan, harcayacak para kazanmanıza kadar her noktadan sıkıntıya sokulacağınız bir dönem geliyor. İhracat pazarlarında daralma tüm dünya raporlarına yansırken, iç piyasadaki bu sıkılaşma başka hangi sonucu getirecek? İşsizlik...
Peki zaten geliri yetmeyen insanların, artan maliyetleri sübvanse edilmeyen bir reel sektör karşısında kaçınılmaz olarak yaşayacağı işsizlik ile muhatap olduğunda ne olacağını düşünüyorsunuz?
Niteliksiz, sağlığa uygun olmayan, merdiven altı diye tabir edilen noktalarda üretilen ürünlerin ön plana çıktığı, insanların beslenmek yerine, karnını doyurmayı esas aldığı bir ekonomik fotoğraf.
Ve böyle bir fotoğrafta yerli üreticinin yatırım yapacağını, yabancıların da finansmanlarıyla geleceklerini hayal ediyorsunuz. Finansçı gelse, silkeleyecek kimse yok. Doğrudan yatırımcı gelse, malını satacak kimse kalmamış. Tam bir hayal dünyası içinde sadece konuşuluyor. Ama sokakta insanların canı yanıyor. Şimdi bu gözle maaş artışları tartışmasını bir daha değerlendirin.
[email protected]