Herkesin aklındaki soru şu: Emekli maaşlarına ve asgari ücrete zam gelecek mi? Öncelikle dünya büyüme sıkıntısı çekenken, yüzde 4,5 büyüyen bir ekonomide bu sorunun neden sorulduğuna bakmak lazım.
Sadece bu sağlama bile ülkenin doğru büyümediğini, büyüme yapısının da maaş artışları olmadan hareketlenmeyeceğini ve vergi de tahsil edemeyeceğini bize gösteriyor. Zira son gelen büyüme de, bir önceki gibi tamamen hane halkı harcamalarından kaynaklanıyor.
Öte yandan vergi gelirlerinin büyük bir kısmının da net gelirden ya da kurumsaldan değil, dolaylı vergilerden, yani tüketimden kaynaklandığını bize gösteriyor. Bununla birlikte tamamen harcama kabiliyetini yitirmiş bir vatandaş gerçeği var.
Bu fotoğraf içerisinde maaşların tekrar artıp artmayacağını sormak lazım. Öncelikle yılın başından beri söylüyorum ve tekrar altını çizeyim ki, tek maaş zammı ile yılın sonunun getirilebilmesi mümkün değil.
Sadece açlık sınırında ya da altında yaşayan vatandaş için değil, kamu maliyesi adına da bu fotoğraf ikinci bir maaş artışını zorunlu kılıyor. Meseleye sadece ekonominin gelir ya da gider hanesi üzerinden bakarsanız bile bu işin içinden çıkamazsınız.
Günün sonunda 12 trilyonluk bütçenin en önemli gelir kaynağını 3 trilyon TL ile KDV ve ÖTV tahsilatı oluşturuyorsa, tahsilatı yapacağınız kesimin bu vergiye konu harcama şansı yokken, sonuç almanız mümkün değil.
Peki bunun yapılabilmesi için kaynak var mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı bir konuşmada tek bir çivi çakılmasa ve memur maaşları ödenmese, emeklilere zam vermenin ancak mümkün olduğundan bahsediyor.
Bu tablo zaten ülkede ekonominin iyi noktada olmadığını, kaynak kullanımının doğru yapılmadığını ve kamu harcamalarının gözden geçirilmesinin zorunlu olduğunu anlatıyor. Yani hem ekonominin iyi durumda olduğundan bahsedip, hem de insanları açlık seviyesinin altına, yoksulluk seviyesinin de beşte birine mahkum ediyorsanız, ortada bir başarıdan söz edemezsiniz.
Yapılan işlerden gerçekleştirilen harcamalara kadar tümünün büyük bir plansızlık ve günübirlik bir yaklaşım içinde yönetildiğinin bundan daha açık bir itirafı olabilir mi? Nitekim aynı durumun açlık sınırının dibinde gezinen asgari ücret için de geçerli olduğunu söylemek isterim.
Eğer bir ülkede asgari ücret ortalama maaş haline geldiyse, neredeyse sadece gıda harcamalarına yönelmişse, sadece maliyetleri konuşarak bu işin içinden çıkamazsınız. Orada reel sektörü esas alan bir ekosistem yaratmak durumundasınız ki, insanlar hatırı sayılır bir maaş elde edebilsin.
İşin ilkesini ve gerçeğini bir kenara koyarsak ve yine matematik yaparsak önümüzdeki tabloyu nasıl okuyabiliriz? Gerek vatandaşın ayakta tutulması, gerek vergi tahsilatlarının gerçekleştirilebilmesi, gerekse de ekonominin dönmesi için emeklilere de asgari ücrete de yılın ortasında maaş zammı verilecek.
Bunun kaçışı yok. Fakat verilen artışlar ekonomiyi doğru yönetmediğimiz için yine çare olmayacak. Zira temelde satın alma gücünü arttırmıyorsanız, yani 1 TL’ye ne alınabileceğinin yanıtını veremiyorsanız, sadece yapacağınız zamlar enflasyonun artacağını, reel sektör odaklı vergilerin düşeceğini ve iflaslarla işsizliğin yükseleceğini bize anlatıyor.
Tüm bunların gölgesinde bir de kredi kartlarında frene basmayı planlıyorlar. Çok net söyleyeyim ki bu gidişatın sonu hoş değil. Doğru sıra şu? Önce kamunun harcamalarına neşter vuracaksınız, finansın verimliliğini sağlayacaksınız, ardından insanların gelirini arttırıp, borçlanma ihtiyaçlarını azaltıp, sonra borcu ödenebilir kılıp, ardından krediler sorununu çözeceksiniz.
Aksi takdirde bu işin içinden çıkmak mümkün değil. Netice itibariyle bizi yılın ortasında maaşlara artış, ama yönetilemediği için de ekonomide büyük gider furyaları bekliyor. Zira temeldeki sorun şu: Ekonomi yönetilemiyor.
[email protected]