Türkiye’nin son 18 yılda bir numaralı sektörü inşaat olarak belirlendi. Ondan önceki dönemlerde de kritik bir sektördü ama bu dönemde neredeyse tüm alanlar göz ardı edilip, kaynaklar buraya aktarıldı. Hatta yurtdışına yapılan borçta da bu sektörün hatırı sayılır bir yeri var.
Öte taraftan yine turizm, Türkiye’nin 80’li yıllardan bu yana en gözde sektörü. Her ne kadar sorunlarıyla ilgilenmek yerine, kaç para getirdiğine bakılsa da, öyle köşede kenarda kalmış bir görünümü yok.
İşte böylesine iki göz önünde sektörde yüzbinlerce mülk mağduru varsa ve bunların sorunları bir anca çözüme kavuşturulmuyorsa, bu bir utanç tablosudur. Sadece utanç değil, ‘yapanın yanına kâr kalır’ mesajı verdiği için, aynı zamanda son derece tehlikeli bir yapı oluşturmaktadır.
Zaten hepimizin farkında olduğu, zaman zaman dile getirdiğimiz mağdurların yer aldığı vaka, TBMM’de oluşturulan sadece turizm odaklı bir komisyonun sonuçlarına göre 700 bini, aileleriyle beraber de 2 milyon kişiyi etkileyen bir noktaya geldi.
Maketten satılan işler; para alınıp çivi çakılmayan projeler, yapılmayan mülkler için toplanan aidatlar tam bir rezalet görüntüsü veriyor. Konut sektöründe durum çok mu farklı? Sadece İstanbul’da 100 bine yakın konut mağduru olduğu tahmin ediliyor.
İnsanların bir konut sahibi olmak hayaliyle, genellikle de bankadan kredi çekerek hem borç hem alınamayan konut sorunuyla eş zamanlı uğraştığı bu probleme ise gerçekten kimse çözüm üretmiyor.
Hadi geçtim tüm Türkiye’yi... Sadece bir ilçe, Esenyurt’ta bile çözülmediği gerçeği gözümüzün önünde duruyor. Tuzla, Adapazarı, daha sayayım mı? Ülkenin dört bir yanında varlar. Hatta iş o kadar çığırından çıkmış ki, insanları mağdur edenler konut satmaya devam edebiliyor.
Peki bu malumun ilanı yazısını niye yazdım? Türkiye’de bu utanç tablosu bir an önce giderilmek zorundadır. Hem insanların mağduriyetinin ortadan kaldırılması, hem de simgeleşmiş bir olayda bu ülkede ‘yapanın yanına kâr kalmadığının’ anlatılması bakımından önemlidir.
Gerekiyorsa hukuk süreçleri hızlandırılmalı; masum ile suçlu ayrılmalı, mağdurun da hakkı bir an önce teslim edilerek, en azından yeni mağdurlara yol açacak kapının kapanması sağlanmalıdır.
Yoksa gerçek olmasa bile övündüğünüz rakamlar, gazete, TV reklamları, siyasetçilerin attığı nutuklar hepsi boş. Belediyeden müteahhide, vatandaştan bankalara kadar bu işte kimin sorumluluğu varsa, iş hakkaniyete kavuşturulmalıdır. Aksi takdirde bu ülkeyi ‘güvenli’ de kılamazsınız; insanların tasarruflarını yatırıma dönüştürmesini de sağlayamazsınız.
Daha tehlikelisi ne biliyor musunuz? Bu mağduriyetin yaşayanların kaybolan vatandaşlık hislerinin sonuçlarını telafi edemezsiniz. İnanın bana bu his, koronadan daha tedirgin edici.
[email protected]