Gözlerine bakınca açlığımızı, yoksulluğumuzu unutacağımızı düşünen Bakan Nebati, şimdi de bizi mutluluktan uçurmaya niyetli sanıyorum. Yaptığı bir konuşmada bu ülkede genç olmanın, iş insanı olmanın çok tatlı olduğundan, güzelliğinden bahsetti.
Hangi gençleri ve iş insanlarını kast ediyor bilmiyorum ama durum çok da Bakan’ın söylediği gibi değil. Milyonlarca genç işsizken ve iş aramaktan ümidini kesmişken istese de mutlu olamıyor.
Memurların, işçilerin, emeklilerin, hatta çocukların bile mutlulukla ilgili bir problemi var bu ülkede. Esnaf deseniz o zaten tam bir muamma. Pandemi sürecinden zaten borçlanarak ve darbe yiyerek çıkan bu kesim, istihdam sağlama gücünü de büyük ölçüde yitirdi.
İş insanı olarak meseleye baktığınızda ise arada yüzde 50 maliyet farkı olup da yansıtamayanlar, işletmelerini ayakta tutmaya çalışanlar tatlı mı, güzel mi bilemiyorum ama tam bir mutsuzluk cenderesine girmiş vaziyette.
Aslında Bakan’a katılıyorum. Bu ülkede yaşamak, bu vatanın evladı olmak çok büyük bir mutluluk. Bizler o kadar basit şeylerle mutlu olabiliriz ki... Fakat asıl hükümet edenlerin bir çekirdek ve bir çay ile saatler geçirebilen ve mutlu olan insanları nasıl mutsuz hale getirdiklerini sorgulaması gerekiyor.
Peki bu mutsuzluk benim fikrim mi? Aslında sokağa çıksanız, bir işyerine girseniz, toplu taşımada ya da mahallenizde yürüseniz insanların mutsuzluğunun yüzünden okunduğunu görürsünüz.
Ama biz yine de meseleyi subjektif olmaktan çıkarıp, araştırmalara dayandıralım. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı (SDSN) tarafından hazırlanan Dünya Mutluluk Endeksi’nin bulgularına göz atalım.
Öncelikle tüm sorunlara, salgınlara, savaşlara rağmen dünya ortalamasının ruhsal iyileşme ve bunun da ötesinde iyilik algısı artıyor. Bu dünya için olumlu bir haber. Fakat bu fotoğraf içerisinde bizim adımıza iyi havadisler gelmiyor.
150 ülkenin mercek altına alındığı bu listede, Türkiye ilk 100’e giremedi. 112. sırada yer alıyor. Daha fenası bir önceki endekse göre sekiz basamak gerileyerek mevcut durumuna geliyor.
Yani mutsuz olduğumuz açıkken, daha da mutsuz insanlar haline geldiğimiz sıralamadaki gerilemeden de anlaşılıyor. Peki neye göre mutsuzuz? “Değerlendirmede ülkelerin kişi başına düşen gelir, alım gücü, sosyal haklar, özgürlükler gibi kriterleri baz alınıyor.”
Zaten kriterler buysa daha başka bir söze de gerek kalmıyor. Çok iyi aldığı söylenen zamma rağmen, daha yılın ilk ayında açlık sınırına gelen, ikinci ayında açlık sınırının aldığı maaşın yüzde 8’i kadar altında kalan, verenlerin de verme kabiliyeti bulunmayan insanlardan oluşan bir ortamın mutluluk saçması beklenemez.
Ama Bakan Nebati’ye bakarsanız çok tatlıyız, güzeliz. Bir de üzerine mutlu olmamız gerekiyor. Fakat olamıyoruz. Çünkü göstergelerin iyi olduğu ülkemde, göstergelerin bizzat yönetenler tarafından dizayn edildiği ve o tatlı, mutlu insanların onlara 100 metreden fazla yaklaşamadığı, onların da zaten o insanları muhatap almadığı bir ortamda ciddi bir yanılgı yaşıyorlar.
Yanılmaları önemli mi? Aslında çok da değil. Ama bizim hayatımızı gelirimizden vergilere kadar o gerçek dışı göstergelere göre şekillendiriyorlarsa ortaya çıkan tablo da çok tatlı olmuyor. Acı reçeteden Millet ülser oldu; Bakan’ın haberi yok.
[email protected]