Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu açmaz sanıyorum sonunda kabul edilir hale geldi. Ne var ki arka arkaya yılları sair yapılan hatalar yine kabullenilmemiş gözüküyor. Yani tüm olayı dış gelişmelere ve pandemi sürecine bağlamak, en hafif tabirle kolaycılığa kaçmaktır.
Çünkü ortadaki ekonomik sorunlar, pandemiden önce de vardı. Pandemi sadece bunun üzerine problemi ağırlaştıran bir faktör olarak geldi. Şimdi Bakan değişiminden sonra yeni bir bakış açısı getirileceğinden bahsediliyor.
Oysa 2018’den çok daha ağır koşullarda yaşayan insanlar gerçeği görmezden geliniyor. İşte bu resim içerisinde şimdi ortaya çıkan hasarın nasıl giderileceği ana konuyu oluşturuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir takım yapısal sorunların üzerine gidileceğini, bunun için acı reçete söz konusuyla hayata geçirileceğini söyledi.
Asıl tartışma da burada başlıyor. Elbette ve ne yazık ki vekiller hatayı yapar, asiller öder. Çünkü zannettiklerinin aksine memleketin sahibi vekiller değil, asillerdir. Vekillerin, hatta vekil bile olmayan atanmışların büyük bir sorumsuzluk içinde yaptıkları hatayı, medyayı kullanıp, lütufmuş gibi anlatması cehaletten ve haddi aşmaktan öteye bir anlam taşımıyor.
Geldiğimiz noktada bir kez daha ortaya çıktı ki asiller esastır ve vekiller memurdur. Ne gariptir ki bu denklem genellikle bedel ödeneceğinde kurulur. Tekrar acı reçeteye dönersek, yapılan açıklamalarda durum tespitinden öte bir yan yok.
Bir takım duymaya alıştığımız cümleleri sarf ederek, dün kemer sıkma olarak hayatımızda yer alan uygulamaları, bugün acı reçete olarak insanların önüne koymak doğru bir yaklaşım değildir.
Peki reçete nedir? Reçete bir hastalığın tedavi edilmesinde kullanılacak ilaçların yazılı olduğu evrak ise, acı reçeteden kast edilen ne? Gerçekten hastalıkla yüzleşildi ve teşhis konuldu mu? Bana pek öyle gelmiyor.
Zira ortada kast edilen reçeteden çok, bir faturaya benziyor. Dağılmış bütçe yapısından enflasyonla mücadeleye, muhtemelen yeni gelecek zamlardan hak kısıtlamalarına kadar, tasarruf ve mali disiplin adı altında fatura ödenmesinden bahsediliyorsa buna reçete denmez.
Bir teşhis yapılır; yol haritası anlamına gelen reçete yazılır ve sonuçta tedavinin şekillenmesiyle nasıl bir çıktı elde edileceği kabul edilebilir oranlarda sapmalar olmakla birlikte ortaya konulur.
Şu an sadece yanlış uygulamalarla ağırlaşan mevcut sorunların, maliyetinin üstlenilmesi için vatandaşa algı operasyonu yapılıyor. Oysa o vatandaş işsiz, geçim sıkıntısı çekiyor, borçlu ve borcunu ödeyemiyor ya da pandemi döneminde günlük 40 TL’yi bulmayan, açlık sınırının yarısında bir parayla hayatını idame ettirmesi isteniyor.
Çıta bu kadar düşmüşken ortadaki faturayı vatandaşın ödeyebilme kabiliyeti bulunmuyor. O zaman acı bir reçete yazılacaksa, açlık sınırının altında yaşayan, kazanmasa da vergi talep edilen, kümesteki kaz muamelesi gören insanlara değil, faturaya neden olan savurganlara ve yemeyi yiyenlere gitmek lazım. Hem yol haritası yok; hem fatura ödenecek. Peki neden?
[email protected]