Vatandaşın gıdaya ulaşımıyla ilgili problemi gün geçtikçe büyüyor. Ne var ki bundan da sorunlu olan, ‘açız diyene raf dolu diyorlar’ gerçeğinin önümüze gelmesidir. Bir tarafta eriyen gelirler, öte tarafta yetişilemeyen fiyatlar kontrolden çıkmış vaziyette.
En doğal anayasal hakkın teslim edilemediği ülkede gıda sorunu büyüyor. Ya insanların geçinemediğini görmezden geliyorlar ya da bunun bir beceri sorunu olduğunu dile getiriyorlar.
‘Açız’ diyene ‘çok abartıyorsun’ diye cevap verildiği günlerden, bunun bir fiili durum değil, geçinememe tanımlaması olduğunu bile anlamaz tavırdan, fiilen açlık durumuna geldik; şimdi de ‘memlekette her türlü ürün var’ diyerek karşılık veriyorlar.
Bir ürünün olması karaborsayı engeller; yani fiyatların artmasının nedeni olmaz. Hatta ürün bolsa fiyatlar ve talep azsa fiyat düşer. Bu denklemi bile anlamaktan uzak bir zihniyet içerisinde, artan fiyatların fırsatçı nedeniyle olduğunu iddia edecek kadar ekonomi biliminden kopulmuş olunmasının sonuçlarını yaşıyoruz.
Üstelik tüm bunlar çelişkili bir fotoğrafın içinde cereyan ediyor. Dünyada fiili savaşa, ticari savaşa, pandemi etkilerine ve yükselen enflasyona rağmen gıda fiyatları düşüyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün verilerine göre dünyada gıda fiyatları Şubat 2023’te de geriledi ve geriye çekiliş grafiğini 11’inci aya taşıdı. Son 11 ayı düşünürken, bu gerçeğin kendi bütçenizle mukayesesini yapın.
Bu ülkede gıda fiyatlarında son bir yıl içinde neyin etiketi geriye işledi? İşlemediği gibi fahiş bir zam fırtınasının ortasında yaşıyoruz. Ekonomi yönetimi her fırsatta suçlu ararken, dönüp yaptığı uygulamalara ve artan girdi maliyetlerine bakmıyor.
Aslında bu durum genel tüketim fiyatlarının hepsi için geçerli. Son ayın enflasyon verilerine bakalım. TÜİK’e göre aylık enflasyon yüzde 3,15; ENAG’a göre 7,36... Ama gıda açısından bakarsanız, en gerçekçi sonuç Tüketici Birliği Federasyonu’nun yaptığı market raf fiyatları araştırması.
Çünkü bu araştırma direkt gıda ağırlığında, temizlik ürünü ve benzeri kalemleri kapsıyor. Ayrıca oran istatistikten çok, gerçekten sahadan geliyor. Orada ise aylık enflasyonun yüzde 5,08 olduğu gözleniyor.
Peki tüm bunlar sıkıntıyı görebilmek adına yeterli mi? Elbette değil, zira sokakta yaşanan sorun bundan da büyük. Nasıl mı? DİSK-AR’ın araştırması gerçeği daha net bir biçimde paylaşıyor. Şöyle ki: “DİSK-AR’ın Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden derlediği rapora göre, en düşük gelirli yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu şubatta yüzde 102,3 oldu. En yüksek gelirli yüzde 20’lik grubun gıda enflasyonu ise yüzde 51.”
Yani insanların gelir seviyesi düştükçe, gıdaya ulaşımda ödediği bedel daha da yükseliyor ve gıda hızla ulaşılmaz noktaya doğru koşuyor. Ortalama ücretin asgari ücret, onun bir miktar üzerini de hesaba kattığınızda toplumun yüzde 65’inin bu fiyatlara çalıştığını düşünürseniz de, gıda harcamalarından oluşan açlık sınırının asgari ücretin üzerine çıktığı, yüzde 65 nüfusu yakaladığı, yoksulluk sınırının ise üçte birinde kaldığı bir resim içindeyiz.
Peki tüm bunlar yaşanırken, vatandaş sesini duyurmak için ‘açım’ dediğinde yanıt ne oluyor? Tekrar hatırlatalım: Raflar ürün dolu... Rafta ürün var da, insanlar alamıyor ki... Neticede sağırlar diyaloğu büyüyor; vatandaş ise artık geçim ile değil; açlık ile sınanıyor.