Vatandaştaki borçlanma, borcunu ödeyememe, satın alma gücünü yitirme başlıklarını alt alta koysak, bunun alt açılımlarını da yapsak roman olur. İşin rengi iyice kaçtı. Artık insanlar kredi kartlarını ödeyemedikleri gibi, tekrar yeni borç sarmalına girmeye uğraşır hale geldi.
Çarşıya pazara çıktığında ne fiyatlara yetişebiliyor; ne de varsa işi ona giderken ulaştırma maliyetlerinin altından kalkabiliyor. Et fiyatları gündeminin dışında kaldı; çünkü ete ulaşamıyor.
Son bir yılda İŞKUR’a kayıtlı genç işsiz sayısı 1 milyonu geçkin oranda artmış ama gerçeğin bunun çok üzerinde olduğu biliniyor. Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi Raporu’na göre takipteki krediler hızla artarken, borçlanma oranlarında da yükseliş devam ediyor.
Bu sadece Ocak ayı rakamlarında gözüken... Şubat ve Mart aylarında yaşadığımız zamları, geçim derdinin büyüdüğünü düşünürseniz, yıl ortasında nasıl bir tabloyla karşılaşacağımız meçhul.
Asgari ücret tartışmaları devam ediyor; yılın ikinci ayında açlık sınırının 300 TL altında kalan rakam tartışılıyor ama hiç kimse kanunen angaryanın önüne geçilmesi için konulan bir alt sınırın, ortalama ücret olmasından bahsetmiyor.
Sorunların boyutunu, çeşidini arttırmak mümkün. Fakat hangi meseleden bahsedilirse, aynı savunma ile karşı karşıya kalınıyor. Seçime kadar hepsinin hallolacağı belirtiliyor. Yani enflasyon düşecek, hayat pahalılığı geçecek, işsizlik sorun olmaktan çıkacak, dolar / TL kurunda problem bitecek, faiz diye bir şey hayatımızda olmayacak.
Bunlar niye yaşanıyor? Ya dış dünyadaki gelişmelerden ya dış güçlerin bizimle uğraşmasından ya da içerideki fırsatçılardan... Peki niye seçime kadar? Seçimden sonra başka bir iktidar mı gelecek?
Orası elbette seçmenin bileceği iş de, niye yarını bekliyoruz? Mevcutta zaten bir iktidar var. Niye şimdi değil de seçime kadar? Kim kimin için var o kadar birbirine karıştı ki, yaşam içinde ezilen insanları, seçime kadar problemlerini halletmekle avutuyorlar.
Yani seçim olmasa bu işle uğraşmayacak mıyız? Kimin seçimi kazandığı bizler için önemli mi? Bizler vatandaşız ve bir şekilde göreve, yetkilerimizi ve bütçemizi bizim adımıza kullanması için birilerini getiriyoruz.
Sorunlarımızın plansızlıktan, üretimsizlikten ve yanlış yönetimden olduğu açıkken, sürekli bahaneler üretilip, siyasetin kendi içinde yapacağı bir seçime kadar insanların dişini sıkmasını isteyen bir yaklaşım olabilir mi?
Bugün görevde olan kimse, sorunu o çözecek. Bunun bazısı bir yılda çözülür, bazısı için 5 yıl gerekir. Seçim olur kalırsa devam eder; giderse yeni gelen düzeltme görevine talip olmuştur.
Bırakın artık bu ‘bizden başka herkes sorumlu’ yaklaşımını... Bırakın artık seçim kriteri koymayı. Vatandaş sorunlarına çözüm istiyor. Bunu da göreve kimi getirdiyse ondan bekliyor. Yarın kimi getirirse ondan bekleyeceği gibi.
Sıkın dişinizi diye bir şey yok. Sorunu çözün. Çünkü bir Millet batıyor.
[email protected]