Bir ülkede tüketiciyi konuşuyorsak, öncelikle ortada bir tüketici olabilmesi için gelir kurgusunun olması gerektiğini göz ardı ederek meseleye yaklaşamazsınız. Yani güvenden, eğilimden ya da bilinçten bahsedeceksek de, dijital ekonominin veri unsurunu kullanarak pazarlama konuşacaksak da ana faktör tüketici geliridir.
Şayet burada satın alma gücü eriyorsa, hatta insanların gelirleri giderlerini karşılamaktan uzaklaşmışsa, çok uzun zamandır bunların üzerini örtmek için kullanılan kredi mekanizmasının yolları da kapanmışsa, gerisi boş laf haline dönüşür.
Çünkü bir insanın tüketim yapabilmesi için önce cebinde parasının olması gerekir. Eğer bu unsuru sağlıklı olarak sürekliliğe bağlamamışsanız, o ülkede, o ekonomide açıklanan rakamlar da, ortaya konulan gelişmeler de, hedefler de sadece muhabbetten ibaret kalır.
Ne yazık ki bugün ülkemizdeki durum tam da budur. Ekonomi yönetimi enflasyon açıklamaları yaparken, dövizden, faizden ya da piyasada satılan bir ürünün fiyatını tartışırken, meselenin ana unsurunu tamamen unutmuş tavır sergiliyor.
Şöyle örneklendirelim. Çok güç gözükmekle birlikte, programlarda öngörüldüğü gibi yılın ikinci yarısında enflasyon düşüş eğilimine girsin. Hatta yüzde 36 enflasyon hedefini de yakaladığımızı farz edelim.
Bu sonuç, ülkenin ekonomisi adına durum değişikliğine neden olur mu? Sağlıklı bir ekonomi içerisinde bu rakamları tutturduysanız, yani bazı şeyleri yok sayarak ya da ‘farz et’ oynayarak elde edilen rakamlar değilse, orta ve uzun vadede anlam taşıyabilir.
Fakat memlekette öyle ilginç bir üslup gelişti ki, sanki yılın ikici yarısında enflasyon yüzde 36 olursa, tüm sorunlarımız ortadan kalkacak, hatta refaha ulaşacağız. Bunu söylemek ya çok büyük bir bilgi eksikliğidir ya da yanıltmadır.
Öncelikle enflasyon oranı düştüğünde size gelir artışı getiren bir faktör değildir. Enflasyonun artış hızının düşmesi ya da yükselmesi meselesidir. Yani yıpranma oranınınız ile ilgilidir. Bu rakamı tuttursanız bile, bugüne kadarki büyük yıpranmayı ortadan kaldırmadığı gibi, fiyatların da gerilemesi sonucunu doğurmaz.
Sadece fiyatların artış hızını azaltır. Elbette o da bir tabeladan ibaret değilse. Yani ülkede gerçekten üretime, verimliliğe ve planlamaya dayalı bir ekonomi modeli uyguluyorsanız ve enflasyonunuz gerçekten düşüyorsa...
Aksi takdirde hiç kimsenin satın alma gerçekleştiremediği bir ortamda, pazar daralmasından kaynaklanan bir enflasyon gerilemesi hayal ediyor, bunu da rakamsal başarı kriteri ile anlatıyorsanız, başımız belada demektir.
Türkiye’de üretim ve verimlilik odaklı bir yaklaşım sergilenmedikçe, eş zamanlı olarak insanların gelirleri arttırılmadıkça, açıklanan enflasyonun da, faizin de, dövizin de, fiyatların da sadece tabelada düzeltilmesi mümkündür. Ve o tabela en çok kimi vurur biliyor musunuz? Her gün satın alma gücü erimeye devam eden vatandaşı.
[email protected]