Bu destek adı altında kredilendirerek borçlandırma sevdasından vazgeçemiyoruz. Fakat ben ısrarla konuyu gündemde tutmaya ve tüketicileri bu konuda uyarmaya devam edeceğim. Çünkü mesele cidden felakete doğru gidiyor.
Sadece toplumsal bir sıkıntı olarak bakmayın. İcra gelen her evin, her bireyin, kendi bayına bir felaketi olduğunu ve genellikle de yalnız kaldığını unutmayın. Eski yıllarda aile içi dayanışmayla aştığımız bu sorunlar, geldiğimiz noktada çok kısıtlı bir seviyeye indi.
Bunda farklı gerekçeler aramaya gerek yok. Tamamen, toplumun tamamının borçlu olmasından, geçinememesinden ve köşede kenarda parasının kalmamasından kaynaklanıyor. Ekonomi yönetimi ‘dolar mı aldın altın mı oynarken’, dört duvar içerisinde yaşanan dramları görmezden geliyor.
Sadece görmezden gelse iyi, bir de sorunun daha da kronik hale gelmesi için, tek bir bildiği yöntemi, borçlandırarak sorunları ötelemeyi uyguluyor. Pandemi döneminde bunun en ağır sonuçlarını gördük.
Bu ülke bir haftalık tatil için, esnafa, çiftçiye kredi vermesi ve istihdam yaratılmasını sağlaması için destek olması gerekenlerin, 3,5 senelik borcu, müthiş bir hizmetmiş gibi satmasını asla unutmamalı. Hoş unutsa da, günün sonunda bunlar görev zararı olarak, hepimizin cebinden zam ya da yeni vergiler olarak çıkacak.
Tekrar ve ısrarla altını çiziyorum. 2002 yılında tüketicilerin bankalara olan 6,5 milyar TL olan toplum borcunun, 700 milyar TL sınırını aştığını aklınızdan çıkarmayın. Daha kısa süre önce 100 milyar dolara karşılık gelen sınırı aştığımız bu oran, Haziran ayında kredilerin körüklenmesi ve vatandaşın da çaresizce başvurması sonucu 20 milyar TL daha arttı.
Türkiye Bankalar Birliği’nin Aylık Risk Merkezi Raporları’nı değerlendiren uzmanlar açıktan uyarı yapsa da, ne yazık ki mesele görmezden gelinmek isteniyor. Bu nedenle de yılbaşında 580 milyar TL olan borç, 720 milyar TL’ye ulaşmış durumda.
Diyebilirsiniz ki, ‘Daha ne istiyorsun? Bankalara baskı yapılıyor ve tüketicinin kredi yoluyla rahatlatılması sağlanıyor.” Eğer kendinizi bu cümlelerle avutuyorsanız, büyük bir yanılgı içerisindesiniz demektir.
Çünkü bir taraftan insanları hem bireyler hem de esnaf ya da şirketler bazında borçlandıran politika, 26 milyon 154 bin adede ulaşmış icra dosyasının gölgesinde, arka kapıdan da e-haciz uygulamalarına yol veriyor. Yani ‘kriterleri görmezden gelin’ diyerek borçlandırdığı insanları, bir de kaderiyle baş başa bırakıyor.
Nasıl mı? Erdoğan Süzer imzasıyla paylaşılan habere göre, İcra İflas Kanunu’na eklenen yeni bir maddeyle, hızlandırılmış e-haciz’in yolu açılıyor. Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilen önergeye göre, evrağa gerek olmaksızın haciz uygulaması yapılarak, bankadaki paranıza el konulabilecek.
Yani maaşınız mı yattı? Bununla ödemelerinizi ya da geçiminizi mi sağlamayı düşünüyorsunuz? Kontrol etmeden hareket etmeyin. Zira maaşınıza haciz uygulanmış olabilir.