2021 yılının ilk enflasyon raporu Merkez Bankası tarafından açıklandı. Rapora baktığınızda enflasyonun düşeceği öngörüsü bir kenara, olası sapmalara karşı parasal sıkılaşma vurgusu da öne çıkıyor.
Esasen baktığınızda çok da garip bir şey yok. Sadece enflasyon gerçeğini reddetme dışında. Bunun dış etkenlerden ve dolar kurundan kaynaklanan bir sapma olduğuna dair yaklaşım sergileniyor.
Gıda fiyatlarındaki artışa da vurgu yapılıyor ve bu fiyatların düşürülmesi için de akabinde gıda izleme komitesinin çalışmalarına hız veriliyor. Fakat başlangıç noktasında alım gücü / fiyat makasını, enflasyon ve ret gerçeğini görmezden gelirseniz konuşulanların da anlamı kalmıyor.
Üç tane fırsatçıyla, dolar kurunu geride tutup, bunun için de faizi bir süre daha mevcut seviyesinde seyrettirerek sorunun aşılabileceğine dair bir eğilim var. Lakin enflasyonun üretici maliyetlerinden, tüketici alım kabiliyetine kadar geniş bir yelpazede farklılaştığını, hem iç piyasanın daralmasının hem de enflasyonun arttığının, yani stagflasyon içinde olduğumuzun kabulü içinde değilseniz, kağıt üzeri oyunlara yönelirsiniz.
Daralmış bir iç piyasayı, daha da daraltmak üzerine kurgulanmış, bunun için de parasal sıkılaşmayı israfa dönmüş kamu harcamalarına değil, vatandaşın cebine yönelik yaparsanız, zaten günün sonunda iş hacmi de tüketim de görece azalır. Bunun üzerinden bir rakam tutturmaya çalışmak ise acınacak bir yaklaşımdır.
Günün sonunda enflasyonu düşürebilmek için üretimin arttırılmasını, ara maliyetlerin azaltılmasını, vatandaşın da bu tüketimi yapacak refaha kavuşmasını amaçlıyor olmanız lazım. Bir de sermaye azlığından kaynaklı, açılan vadeler nedeniyle gelen zamları engelleyecek bir metot üzerine kafa yorarsanız, enflasyonu gerçekten gevşetebilmeniz mümkün olur.
Fakat yaklaşım değiştirmeden salt parasal sıkılaşma ve reel sektörün zam yapmayarak, ama aradaki farkı sermaye erimesi ile eritip, işsizliği tetikleyeceği bir anlayış üzerinden kurgulamışsanız, elde edeceğiniz enflasyon rakamı hem gerçeği yansıtmaz, hem de bir rakam tutturayım derken esnafından çalışanına, üreteninden işsizine kadar herkesi perişan edersiniz.
Ne yazık ki Merkez Bankası’nın son enflasyon raporu ve ardından yapılan açıklamalar, zaten zor durumda olan, pandemide tamamen açmazlara sürüklenen tüketicinin rakamlara feda edildiğini gösteriyor.
Fakat bir yandan da zaten alım kabiliyetini yitirmiş bir tüketici kitlesine ÖTV başta olmak üzere bir çok yandan zam üzerine zam bindiriyorsunuz. Açlık sınırının daha Mart ayı gelmeden asgari ücreti taciz ettiği bir ortamda da asgari ücretle geçim gerçeğini görmezden geliyorsunuz.
Oysa aynı raporun “Türkiye’de Ücret Dağılımı ve Ücretlerin Enflasyona Etkisi” bölümünde durum itiraf ediliyor. Buna göre, “tarım dışı sektörlerde çalışan ücretlilerin yüzde 42,8’i asgari ücret ve altı çalışanlardan oluşuyor. Bu oran sanayi sektöründe yüzde 50, inşaatta yüzde 53,9, hizmetlerde ise yüzde 39,1 olarak hesaplandı. Asgari ücret ve altında ücretle çalışanların oranı en yüksek yüzde 72,2 ile giyim sektöründe kaydedildi. Nitekim konaklama ve yiyecek hizmetlerinde bu oran yüzde 72’ye ulaşıyor.”
Ve bu fotoğraf içerisinde enflasyonu kağıt üzerinde düşürüp, işsizliği besleyecek yanlışları da ekleyip, gelecek sene daha da az zam vermenin hesaplarını yapmaya başladınız öyle mi? Gelecek seneyi bilemem, ama bu sene bu fotoğraftan tüketici sağ çıkmaz. Bir an önce bu yanlış yaklaşımdan dönüp, gerçeklerle yüzleşmesi gereken bir ekonomi yönetimine ihtiyaç var.
[email protected]