Tüketim bir ekonominin hem olmazsa olmazı, hem de kontrolden çıkarsa felaketidir. Bilinçli bir tüketim anlayışı olmayan ülkelerde insanların borç batağından kurtulması mümkün değildir. Bu yüzden tüketen ile tüketiciyi ayırmak gerekir.
1962 yılında ABD Başkanı J.F. Kennedy’nin Temsilciler Meclisi’nde tüketici haklarından bahsetmesiyle başlayan ve 1985 yılından beri her yıl 15 Mart’ta kutlanan Dünya Tüketiciler Günü bu nedenle çok anlamlıdır.
Çünkü bir bireyin tüketen olmakla, tüketici olması arasında çok ince bir çizgi vardır. Hepimiz ihtiyacımıza göre bir mal ya da hizmet satın alırız. Fakat bunu yaparken ortaya koyduğumuz tavır, bireysel ekonomimiz kadar, o ülkenin ekonomisinin de kaderini belirler.
Öncelikle ihtiyaçları doğrultusunda tüketim yapan insanlar tüketici olarak nitelendirilmelidir. Yani finansal okur yazarlıktan yoksun ve her bulduğu parayla gelişi güzel harcama yapan insanların bu sıfatı elde etmesi mümkün değildir.
İyi bir tüketici, iyi bir tüketim tavrı sergiler ve bu yapısıyla o piyasayı şekillendirirse piyasa açısından vazgeçilmez aktörlerden biri olmaya hak kazanır. Bunun için de bir ürünün fiyatı ile değil, bütçesindeki payıyla hareket etmelidir.
Son dönemde azalsa bile, cep telefonu çılgınlığı tüketen insanlar adına en güzel örnektir. Zaman zaman mağazaların vitrinlerinde ya da şimdi internet ortamda ‘büyük fırsat’ söylemlerine kanarak harcama yapan insanlar tüketici vasfına erişemez.
İyi bir tüketici ihtiyacını belirleyen, haklarını bilen, etiket okuma alışkanlığı olan, bir ürün ya da hizmetin bedelini cebindeki parayla mukayese eden kişidir.
Yetmez; satın almayı yaptıktan sonra ayıplı bir mal ya da hizmet karşısında ortaya koyduğu tavır da onu tüketici ya da tüketen yapar.
Şayet böyle bir durumda ‘dünyayı ben mi kurtaracağım; hakkımızı arasam ne olacak; bir benimle ne değişecek; şimdi kim uğraşacak” gibi ve buna benzer cümleler kuruyorsanız, siz tam bir tüketensiniz.
Antalya’da yaşanmış bir örneği paylaşayım. Oradaki bir tüketici temsilcisi, sinemaya gittiğinde, kendisine uzun süre reklam izletilmesi nedeniyle sinema yetkililerine dava açmıştı. Yapılan duruşma sonucunda süre kadar bedelin tüketiciye geri ödenmesine karar verildi.
Bugünlerin en popüler gündemlerinden biri film yapımcıları ile sinema yöneticileri arasındaki tartışmaydı. Sonunda bir noktaya bağlandı. Ama emin olun, yıllar önce Antalya’da o tüketici hakkını aramasaydı; iş bu noktalara gelmezdi. Bu nedenle hak arama konusunda kesinlikle ihmalkar olmamak gerekir.
Ayrıca bugünkü ekonomik koşullar içinde dolaylı vergiler nedeniyle de vergi şampiyonu da tüketicidir. Bu nedenle sadece bir üründe değil, kendisine kamuda sunulan ya da sunulmayan hizmetler adına da duyarlı olmalıdır.
Unutmayın... Tüketici ya da tüketen olmak sizin elinizde. Ama yine unutmayın ki, burada ortaya koyduğunuz tavır ve bilinç sadece sizin anlık mağduriyetinizi değil, bir ülkenin ekonomik kaderini de belirliyor.
Bu duyarlılık içinde 15 Mart Dünya Tüketici Gününüz’ü kutlar; tüketen olmaktan kaçınmanızı dilerim.
[email protected]