Bir ekonominin yaşaması için en basit anlatımıyla nasıl bir resim gerekir? Mal ya da hizmet sunan firmalar olacak, karşılığında da bunu tüketecek insanlar bulunacak. Şayet burada sağlıklı bir gelir / gider ilişkisi varsa, o pazarda insanlar hem haklarını arayarak, kalite konusunda hassaslaşır, hem de nitelikli hizmet sunanlar ön plana çıkar.
Bu sağlıklı ortam, ülkelerin kalkınmasını, kamu idarelerinin de vergi toplamasını temin eder. Peki bu denklemde kırılma noktası nedir? İnsan... Eğer insanların gelirleri ile giderleri arasındaki makas açılırsa, orada işler tersine dönmeye başlar ve tüm düzen alt üst olur.
Öncelik ihtiyaç gidermeye döner, geliri yettiği oranda da kalite ve hizmet talep etmeye başlar. Nitelikli hizmet ya da ürünün bir maliyeti olduğu için de buna ulaşamayan tüketici hızla sağlıksız ürünlere yönelirken, piyasanın dengeleri de bozulur.
Vergi gelirleri düşerken, sağlık harcamalarının artmasına kadar uzanan bir yelpazede meselenin kontrolden çıktığına şahit olursunuz. Bunları neden anlattım? Siz bir ekonomide açlık seviyesinde yaşam öngörüyorsanız, hatta buna bile ulaşacak rakamlara tüketicinin ulaşmasını lüks olarak algılıyorsanız, bunu da sahte enflasyon rakamları başta olmak üzere kabullenilmeyen maliyetlerle yorumluyorsanız, konu kapanıyor demektir.
Türkiye’de tam da yaşanan bu. Meseleyi yurtdışındaki talebin geri çekilmesiyle karıştırmayın. Orada enflasyonist ortam korkusu ve tüketicinin talep noktasındaki ihtiyatlı tavrı, cebinde parası olsa bile tüketimi azaltabilir. Fakat cebinde para olan tüketici, harcama yapacağı zaman da fiyat / kalite dengesinde optimum noktanın peşine düşer ve dayanıklı, nitelikli ürün talep eder.
Lakin bizim gibi ülkelerde, tüketicinin cebinde parası yoksa, kredi borçları tavan yapmışsa, sahte bir enflasyonla maaşlarını zamlayıp, gerçek bir enflasyonist ortamda yaşamasını istiyor, enflasyonun nedenini de tüketicinin harcaması olarak görüyorsanız, bunun tek bir sonucu ortaya çıkar.
Tüketici sahadan çekilir. Çekilip ne yapar? Gıda ya da temizlik ürünlerini almaktan vaz mı geçer? Çocuğunun okulundan silgi kalem, defter istendiğinde ya da okula gidecek çocuğuna etek veya pantolon gerektiğinde almaz mı?
Almadığı dönemler olur, ama istisnadır. Çoğunlukla seyyarlara, açık hijyen malzemelerine ya da açıkta satılan gıdalara yönelir. Yani esasen parası ölçüsünde zorunlu tüketimini yapmaya devam eder.
Ama bu tüketim sistem dışına kayar ve kayıt dışı ekonomiyi besler. Hatta bir süre sonra bu kısıtlı tüketimini yapabilmek için bir işe ihtiyacı olduğundan, uzun vadeli emeklilik ihtiyacını rafa kaldırıp, günü kurtarmak adına kayıt dışı çalışmaya razı olur.
Şimdi tüm bunları alt alta koyup, meseleyi tekrar düşünün. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek nezdindeki yaklaşım bizi nereye götürüyor? Çok açık ki kayıt dışı ekonomiye doğru koşuyoruz ve bu durum da sorunların ağırlaşmasına neden olurken, çözümsüz bir düğüme ülkeyi götürüyor. Mesele bu kadar basit. Hiç grafiklere ya da sahte istatistiklere ihtiyacınız yok. Günün sonunda sorunla yüzleşirsiniz ve ne yazık ki sonuç öyle olacak.
[email protected]