Tüketici Birliği Federasyonu’nun ‘tam kapanmaya tam destek’ talebiyle dikkat çektiği yalnız bırakılan tüketici gerçeğine karşılık, yetkililer her fırsatta çıkıp ne kadar büyük destekler verdiklerini anlatıyorlar.
Oysa biraz sokakla ilişkisi olan görüyor ki, esnafından işsizine, çalışanından emeklisine, çiftçisinden pazarcısına kadar herkes büyük bir mağduriyet yaşıyor. Elbette ‘iyisin iyi’ anlayışı içerisinde bunları anlatmak güç.
Fakat iyimserliğiyle tanınan TÜİK, vatandaşın ekonomisine ilişkin tespitlerini paylaşınca, insanın içinden ‘TÜİK’te bile manzara buysa’ demek geliyor. 2020 Aile Araştırması’nın ortaya koyduğu tespit, ve raporun 2019’a ilişkin aktardığı verilerde pandemi öncesi durumun da çok hoş olmadığı ortaya çıkıyor.
Durum şu sözlerle ortaya konuluyor: “Hanehalkı tipine göre yoksulluk oranı incelendiğinde ise tek kişilik hanehalklarının yüzde 12,3’ünün, tek çekirdek aileden oluşan hanehalklarının yüzde 20,3’ünün, geniş ailelerden oluşan hanehalklarının yüzde 27,7’sinin, çekirdek aile bulunmayan birden fazla kişiden oluşan hanehalklarının ise yüzde 14,1'inin yoksulluk sınırının altında yaşadığı gözlendi.”
Yetmiyor; ardın gelen yoksunluk fotoğrafı da acı bir biçimde vatandaşın gerçeğini gözler önüne seriyor:
“Gelir ve yaşam koşulları araştırması sonuçlarına göre, 2019 yılında konutun mülkiyet durumları incelendiğinde, fertlerin yüzde 58,8’inin oturduğu konutun kendilerine ait olduğu, yüzde 25,6’sının ise kiracı olduğu görüldü. Fertlerin yüzde 39,3’ünün 2019 yılında konutunda izolasyondan dolayı ısınma sorunu yaşadığı, yüzde 36,9’unun sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçevesi vb. nedenlerle sorun yaşadığı”na dikkat çekiliyor.
Bu son verilen resim pandemi öncesi duruma ait... Bir de buna son 1,5 yıldır yaşadıklarımızı katın. Sadece tüketici borcunun bile yüzde 20’yi aşan oranda çoğaldığına ve batık potansiyelinin yükseldiğine dikkat ederseniz durum kritik.
Ayrıca son enflasyon ve faiz kararlarının ardından yapılan açıklamalara bakılırsa, yetkililer iç piyasadan tamamen ümidi kesmiş haldeler. Fiyat artışlarının bu iki unsur üzerinde yarattığı baskıya dem vuruyorlar da, geliri yok olmuş insanların böyle bir tabloda nasıl yaşayabilecekleri sualini gündeme getirmiyorlar.
Belli ki tüketiciden umut kesilmiş, hatta bu süreçte bu tüketimsizliğin enflasyon üzerindeki baskıları azaltması, bunun da faiz indirimi için ortam hazırlaması ümidi taşınıyor.
Ne kadar dramatik bir yaklaşım değil mi? Peki hangi vatandaş koşulları içinde bu eğilimi gösteriyorlar? Vatandaşı dünyanın en sefil sıralamasında öne çıkarken... Bunu ben söylemiyorum.
Oxford Economics’in raporunda Türkiye, enflasyon ve işsizliğin baz alındığı Sefalet Endeksi’nde gelişmekte olan ülkeler arasında Güney Afrika’nın ardından ikinci sırada yer alıyor.
Yani daha ne kadar dip yapılabilir? Sonra da bu tüketiciye, vatandaşa sağlık içinde eve kapan mesajı veriyorsunuz. Zaten sokağa çıksa ulaştırma için parası kalmamış bir kitle yaratılmış, evdeki maliyetler karşılanma gücünden yoksun ve ‘birlik ve dayanışma içinde’ söylemleriyle yalnızlığa mahkum ediyorsunuz.
Peki nasıl? İntiharların, işsizliğin, parçalanan ailelerin gölgesinde... Sizce bunun adı ekonomi olabilir mi? İnsansız ekonomi olur mu?
[email protected]