TÜİK’in yapılan araştırmaları gösteriyor ki, tüketici güveni hızlı bir biçimde çakılıyor. Haber tüketicinin güven endeksini bir rakamla geçiştiriyor. Son açıklama ekim ayına ait ve 57,3 olarak açıklanıp, konu kapandı.
Oysa bu rakam tek başına hiçbir anlam ifade etmiyor. Öncelikle yüzde 3,4’lük bir düşüş olduğunu söyleyeyim. Ama bu rakam da sokaktaki vatandaş için bir anlam ifade etmeyecek. O halde anlayabileceğimiz bir kriter koyalım.
Bu tip istatistiklerde 100 başa baş noktasıdır. Yani ne iyi; ne de kötü. Şimdi bu gerçekten yola çıkarak 57,3 oranının, tüketici güveni adına ne demek olduğunu bir kere daha düşünün. Bu net bir ifadeyle tüketicinin ekonomiye kırmızı kart gösterdiği anlamına geliyor.
Esasen sizler sokaktan, marketteki alışverişte karşınıza çıkan faturadan, semt pazarında yetişemediğiniz fiyatlardan ve kredi kartlarıyla yaşadığınız ödeme güçlüğünden bunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Hatta Bankalararası Kart Merkezi’nin verilerine göre kredi kartı harcamalarınızın da yüzde 42’si gıda ve akaryakıta gidiyor. Açlık sınırı da 2 bin TL’ye yaklaşmış vaziyette. Peki tüketici neden ekonomiye güvenmiyor?
Çünkü enflasyonun, buna paralel fiyat artışlarının devam edeceğinin farkında. İşsizliğin yükselen bir riskle hayatın içinde yayıldığını, işsiz kalanların da iş bulamadığını görüyor. Yeni kredi bulamayacağını da net bir biçimde anlamış halde.
Yani tüketici, ekonomiyi yöneticilerinden daha iyi okuyor. Zira ne işe ya da okula giderken ulaştırma maliyetlerine yetişebiliyor; ne de iki hafta üst üstü filesini aynı paraya doldurabiliyor.
Bence ekonominin içinde gündem ne olursa olsun; en önemli başlık tüketicinin gösterdiği kırmızı karttır. Bunun tüketimi biraz daha kısacağı, iç piyasanın daralacağı, ama buna rağmen enflasyonun artışının devam edeceği gerçeğini bize anlatıyor.
Firmaların daha çok zorlanacağını, konuttan ayakkabıcıya aklınıza gelebilecek her sektörde sıkıntının artmasıyla işsizliğin daha da yükseleceğinin habercisi niteliğinde... Zira tüketici yılbaşında gerçek bir zam alamayacağını da anladı.
Burada tek kritik nokta kredi kartı patlamamış olanların, halen geçimini buradan sağlamaya çalışmasında. Önerim burada da tüketiciye yönelik ve dikkatli olması yönünde. Elinizdeki para kadar harcamalı ve yeni bir borçlanma gerçeğini sırtınıza yüklemelisiniz.
Fakir olmak borçlu olmaktan iyidir. Cebinizdeki kadar yaşarsanız, bir somun iki zeytinle günü geçirebilirsiniz. Ama borcunuz varsa aybaşında bir de kapınıza faturalar gelir. Bu nedenle tüketici frene basmakta haklı.
Şu an sadece zorunlu ihtiyaçlar için harcama yapılıyor. Bence tüketici kırmızı kart göstermekle kalmadı. Eğer gerçekten sorunu çözülmezse, önümüzdeki maç sahaya da çıkmayacağını haykırıyor ve Ankara’ya sesleniyor: Ekonomi yönetimi uyuyor mu?