Ekonomide uçuyoruz, kaçıyoruz söylemlerinin gölgesinde, vatandaşın işsizlikten geçim derdine kadar sorunları kronikleşerek derinleşiyor. Bunun hem yurttaş bazında, hem iç piyasa dinamikleri açısından ne kadar büyük bir tehlikenin işareti olduğunu fark etmeyen ekonomi yönetimi ise akıl almaz açıklamalarıyla dikkat çekiyor.
Reel sektörün istihdamı koruma mücadelesi devam ederken konkordato gerçeğini, insanlar iş bulamazken işsizlik sorununu, geçim sıkıntısı çekerken enflasyonu ve alım gücü erimesini yok sayan ekonomi yönetimi hamasetten ve borca batmış insanlara kredi vaat etmekten öteye gidemiyor.
Oysa Ipsos’un son araştırması vatandaşın büyük bir travma yaşadığını bir kez daha ortaya koyuyor. Araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de zamlardan endişe edenlerin oranı yüzde 95. Bütçe açığı o kadar insanların gözüne batar hale geldi ki, ekonomiyle ilgisi olmayan bile yeni zam furyasının geleceğini rahatlıkla görebiliyor.
Zaten potansiyel iş gücünün çok altına insanı istihdam eden bir ülkede, istihdam edilenlerin de yüzde 79’u işini kaybetme korkusu yaşıyor. Daha zor günler bekleyenlerin yüzdesi ise 59... Çok sürpriz mi? Ne yazık ki değil...
Biraz ülkenin sokaklarında yaşayan, insanlarla iç içe olan herkesin rahatlıkla görebileceği gerçeklerin, sadece bir araştırmaya yansımış sonuçlarından bahsediyoruz. Lakin bundan dramatik olanı, ekonomiyi yönetenlerin kendisini başka bir ülkede zannediyor olması...
Fatura korkusu diye bir gerçek var. Araştırmada ödeyememekten endişe duyanların ağırlığı yüzde 84.. Pandemi sürecinde bile yok sayılmayan faturaların bugün insanların işsizlik gerçeğini iliklerine kadar yaşadığı bir söz konusu iken, nasıl olmasın?
Ekonomik tüm sorunlarımızı elbette çözmek gerekiyor. Fakat bu tablo ve korkular içerisinde yaşayan insanların toplumun geneline hakim olması, bence ilk önce ele alınması gereken hususlardan birini oluşturuyor.
Kendisini güven içerisinde hissetmeyen insanlar, ne hak arayabilir ne güven duyabilir. Dünyanın en iyi ekonomik planlamasını bile yapsanız, ki öyle bir ihtimal ufukta bile gözükmüyor, başarıyı olanaksız kılacak bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bir de bu realite ortadayken, iç piyasayı canlandırmaktan söz edilip, insanların alışveriş yapması üzerinden bir büyüme hayali kuruluyor. En son rakama göre 23 milyon icra dosyasının, 810 milyar TL tüketici borcunun olduğu bir ortamda, maalesef kredi vaadinden ya da sorunları yok saymaktan başka bir tavır sergilenmiyor.
Tüketicinin endişesi büyüyor. Gerçekler yok sayıldıkça, daha da büyüyecek. Bu durum ise bir tarafta dram, öte tarafta da çözümü güçleştiren bir fotoğraf ortaya koyuyor. Emeklinin maaşını ödemekle övünerek güveni zedeleyen, insanlar açken zenginleşmeden bahsedenler ise, sahayla ipleri tamamen koparıyor.
[email protected]Ekonomide uçuyoruz, kaçıyoruz söylemlerinin gölgesinde, vatandaşın işsizlikten geçim derdine kadar sorunları kronikleşerek derinleşiyor. Bunun hem yurttaş bazında, hem iç piyasa dinamikleri açısından ne kadar büyük bir tehlikenin işareti olduğunu fark etmeyen ekonomi yönetimi ise akıl almaz açıklamalarıyla dikkat çekiyor.
Reel sektörün istihdamı koruma mücadelesi devam ederken konkordato gerçeğini, insanlar iş bulamazken işsizlik sorununu, geçim sıkıntısı çekerken enflasyonu ve alım gücü erimesini yok sayan ekonomi yönetimi hamasetten ve borca batmış insanlara kredi vaat etmekten öteye gidemiyor.
Oysa Ipsos’un son araştırması vatandaşın büyük bir travma yaşadığını bir kez daha ortaya koyuyor. Araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de zamlardan endişe edenlerin oranı yüzde 95. Bütçe açığı o kadar insanların gözüne batar hale geldi ki, ekonomiyle ilgisi olmayan bile yeni zam furyasının geleceğini rahatlıkla görebiliyor.
Zaten potansiyel iş gücünün çok altına insanı istihdam eden bir ülkede, istihdam edilenlerin de yüzde 79’u işini kaybetme korkusu yaşıyor. Daha zor günler bekleyenlerin yüzdesi ise 59... Çok sürpriz mi? Ne yazık ki değil...
Biraz ülkenin sokaklarında yaşayan, insanlarla iç içe olan herkesin rahatlıkla görebileceği gerçeklerin, sadece bir araştırmaya yansımış sonuçlarından bahsediyoruz. Lakin bundan dramatik olanı, ekonomiyi yönetenlerin kendisini başka bir ülkede zannediyor olması...
Fatura korkusu diye bir gerçek var. Araştırmada ödeyememekten endişe duyanların ağırlığı yüzde 84.. Pandemi sürecinde bile yok sayılmayan faturaların bugün insanların işsizlik gerçeğini iliklerine kadar yaşadığı bir söz konusu iken, nasıl olmasın?
Ekonomik tüm sorunlarımızı elbette çözmek gerekiyor. Fakat bu tablo ve korkular içerisinde yaşayan insanların toplumun geneline hakim olması, bence ilk önce ele alınması gereken hususlardan birini oluşturuyor.
Kendisini güven içerisinde hissetmeyen insanlar, ne hak arayabilir ne güven duyabilir. Dünyanın en iyi ekonomik planlamasını bile yapsanız, ki öyle bir ihtimal ufukta bile gözükmüyor, başarıyı olanaksız kılacak bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bir de bu realite ortadayken, iç piyasayı canlandırmaktan söz edilip, insanların alışveriş yapması üzerinden bir büyüme hayali kuruluyor. En son rakama göre 23 milyon icra dosyasının, 810 milyar TL tüketici borcunun olduğu bir ortamda, maalesef kredi vaadinden ya da sorunları yok saymaktan başka bir tavır sergilenmiyor.
Tüketicinin endişesi büyüyor. Gerçekler yok sayıldıkça, daha da büyüyecek. Bu durum ise bir tarafta dram, öte tarafta da çözümü güçleştiren bir fotoğraf ortaya koyuyor. Emeklinin maaşını ödemekle övünerek güveni zedeleyen, insanlar açken zenginleşmeden bahsedenler ise, sahayla ipleri tamamen koparıyor.
[email protected]