Tüketicinin en çok zorlandığı dönemin başlangıcıdır Eylül ayı... O döneme kadarki yıpranmışlığı, okulların açılması, ısınma amaçlı enerjinin gündeme gelmesi ve artan faturalarla birlikte en sıkıntılı zamanlarını oluşturur.
Bu sene sürece biraz daha zorlu giriyoruz. Bir tarafta artan ulaştırma maliyetleri, öte tarafta durdurulamayan fiyatlar, çoklu enflasyon içinde geliriyle gideri arasında oluşan uçurum, gıda fiyatlarındaki önlenemez yükseliş ve ara dönemde almadığı gelir artışıyla birlikte büyük soru işaretlerinin gölgesinde başlayan bir Eylül döneminden söz ediyoruz.
Zaten kredi kartı başta olmak üzere borca batmış bir tüketicinin, bu dönemde karşısına çıkan ihtimallerden ikisi de yönetilmesi güç başlıklardan oluşuyor. Ya kredi kartına yüklenerek daha çok borçlanacak ya da kalitesi tartışmalı tezgah mallarına yönelecek.
Bilhassa okul harcamalarında bu durumun kaçınılmaz olduğu çok açık gözüküyor. Ticaret Bakanlığı kırtasiyeleri denetim altına aldığını duyurdu. Elbette önemli, ama sorunun varlığı, zaten yüzde 99’lara varmış sağlık denetimlerinden geçmiş haliyle kırtasiyelerden kaynaklanmıyor.
Güdükleşmiş geliriyle, kaçınılmaz okul harcamalarını yapma gerçeğiyle karşı karşıya kalan tüketici, yüksek olasılıkla, yerde ya da açıkta satılan, semt pazarlarında karşımıza çıkan ürünlere yönelecektir.
Bunun kayıt dışı ekonomiyi de beslemesi kaçınılmaz. Fiş, fatura söz konusu olmaksızın yapılan bu alışverişler, yüksek olasılıkla merdiven altı ya da kayıt dışı çalışan noktalar tarafından üretiliyor olacak.
Bu durum, nitelikli ve vergiye tabi çalışan işletmeler üzerinden olumsuz bir etki bırakırken, ortaya çıkan haksız rekabetin sancıları da, daha sonraki dönemlerde üreticisinden ithalatçısına, toptancısından perakendecisine kadar her kademeyi vuracaktır.
Ayrıca kontrol dışı bu ürünlerin bir kaç yıl içinde sağlık harcamalarını arttırması da muhtemel, başkaca problemleri de önümüze getireceğini söylemek bugünden mümkün. Yani konu Mehmet Şimşek’in oturduğu yerden, ücretler üzerinden ve dibe dayanmış bir talep enflasyonu bahanesiyle, insanların gelirini kısarak çözümlenmekten oldukça uzak.
Bir ülke ekonomisinde, tüketici dibe vurmuşsa, kredi kartı ile dahi alışveriş yapmakta zorlanır hale gelmişse, çifte bir enflasyon yaratılmış, gelirler düşüğün üzerinden hesaplanırken, giderler sahadaki gerçek enflasyonla yaşanıyorsa, o ülkede ne gerçekten enflasyonla mücadele edilir, ne de sonuç alınabilir.
Daha kötüsü yılın sonu... Tüm bu yıpranmışlığıyla ve muhtemelen borcuna borç katarak, üç haneli enflasyonla yılın sonunu getirmeyi başaran tüketici de, gelir artışında bir de hayalimdeki enflasyon üzerinden, yüzde 14’ten zam alma gerçeğiyle karşı karşıya kalacak.
Türkiye’nin bir an önce verileriyle yüzleşip, dengelerini kurgulaması gerekiyor. Aksi takdirde Eylül ayıyla birlikte başlayan süreç, bizi bambaşka ekonomik sürprizlere ve sonuçlarına götürecektir. Çok geç olmadan gerçekle yüzleşin.
[email protected]