Geçim sıkıntısı artık bir kavram olmaktan çıktı, insanların, hanelerin iliklerine kadar yaşadığı ve her geçen gün de dozunu arttıran bir problem olmaya başladı. Anlaşılan o ki, rantiyenin peşinde koşan bir ekonomi yaklaşımı nedeniyle, vatandaş uzunca bir süre daha fatura ödeme gerçeğiyle karşı karşıya kalacak.
Talebin kısıtlı başlıklar altına sıkışıp, artık oradan kısıntının başladığı, buna karşılık daha az malın daha çok paraya alındığı bir ekonomi fotoğrafının içinde, 2026 senesinin de sıkıntıyla geçeceği çok açık gözüküyor.
Yani ‘en zoru geride kaldı’ ya da ‘sorunları hallettik’ veya ‘sabır’ talebiyle ortaya konulan söylemler çok da gerçeği yansıtmıyor. Bununla ilgili yaşanmışlıklardan, ekonomik gelişmelere kadar bir dizi gerekçeyle söylem geliştirmek mümkün.
Ama son bir hafta içerisinde ortaya konulan iki başlık, bir kez daha kalın bir biçimde yaşanacakların altını çizdi. Bunlardan birincisi Merkez Bankası’nın faiz indirim kararının ardından yaptığı açıklama.
Halen meselenin tüketimden kaynaklandığını görmek gibi, ciddi sapmaları ve faturaları ülkenin önüne koymaya aday yaklaşımlar bir yana, ‘gerektiğinde sıkılaştırmanın sürecine dair’ mesaj, önümüzdeki yıl gelir hanesinde anlamlı bir artış olmayacağını, maliyet cephesinde de iyileşmenin, bunu yapabilmek adına da finansmana ulaşabilmenin çok mümkün olmadığını bize gösterdi.
Reel sektörün durumunu tamamen görmezden gelerek işin içinden çıkmanın mümkün olmadığı net. Kronikleşen sorunların işsizliği tetikleyeceği, zaten yetersiz olan ücrete bile ulaşılmasının güçleşeceği açık. İstatistikte insanları işsiz saymamak gerçeği değiştirmiyor.
Bir diğer ikinci gelişme ise, Bakan Murat Kurum tarafından açıklanan faizsiz konut ya da işyeri sahip olma projesi… Öncelikle faizle ilgili hassasiyeti olan insanların ellerindeki parayı alıp, bunu inşaat sektörünü tıkanmışlığından çıkartma hedefi taşıdığı çok açık.
Çünkü paranın bir maliyeti var. Tefecilikle paranın maliyet farkını karıştırarak bir şey anlatıyorsanız, ya ekonomi bilmiyorsunuz ya da iyi niyetli değilsiniz anlamına gelir. Hele ki finansmana ulaşmanın bu kadar güç olduğu dönemlerde…
Şayet size faizsiz bir üründen söz ediliyorsa, ya faiz, yani maliyet fiyatlara yerleştirilmiştir ya da bunu sübvanse etmek için kamu üstelenecek demektir. Fiyatlara yerleştirilmiş bir para maliyeti, hem ürünün ulaşılabilirliğini zorlaştıracak, ulaşanlar da bitmeyen taksitlerle muhatap olacaktır.
Kamu eliyle sübvanse ediliyorsa da, muhtemelen görev zararı olarak hayatımıza girecek ve sonuçta bütçe açıkları ile beraber vergi, zam olarak bizden tahsil edilme yoluna gidilecektir. Yani paranın kaynağı temizse, ortada gerçekten ayakları yere basan bir proje yok.
Bu nedenle ev, araba ya da işyeri almaya çalışırken daha çok borca batırılan insanlarla, gelirleri kısıtlanan tüketicilerle artan fiyatları da dikkate alırsanız bu işin içinde çıkmak zor. Bu ışık, trenin ışığı…






