Tüketici kredilerinde frene basma eğilimi hız kazandı. Daha önce Merkez Bankası Başkanı’nın tüketici kredilerinin kullanımındaki önlenemez yükselişin sıkıntılı bir konu olduğu söylediğini hatırlayacaksınız.
Şimdi de BDDK, 50 bin TL üzerindeki krediler için taksit süresini 36 aydan 24 aya indirdi. Bu limitin üzerinde olanlar da en fazla 36 aya kadar yapılandırma kullanabilecek.
Öte yandan yine bir başka gelişme ödenemeyen borçların sorunlu alacaklara atılmasına ya da donuk alacak olarak yazılmasına bir anlamda engel getiren sürenin 30 Eylül itibariyle dolması. Hamle de ortaya çıkacak kıyameti engellemeye yönelik.
Sürenin 30 Eylül’de biteceği duyuruldu; ama ilave bir maddeyle 180 günlük yeni bir ötelemenin de gizlice yolu açıldı. Niye? Çünkü insanların borçlarını ödeyebilme kabiliyeti tamamen ortadan kalkmış durumda.
Her şeyi kendi akışına bırakırsanız, arka arkaya patlayacak borç davalarını, hacizleri göreceğiz. Bu nedenle geçici olsa da yapılan ötelemenin doğru olduğunu düşünüyorum. Ama sonuç vermeyecek.
Yani ne kadar ötelerseniz öteleyin, vatandaşın gelirini sahte bir enflasyon üzerinden hesaplayarak arttırır; bunun en az üç katı enflasyonla yaşamasını isterseniz, dayandığı kredi mekanizmasındaki dehlizin büyümesini engelleyemezsiniz.
Bu nedenle uzun zamandır sorunun çözümü için ilk adımın, gerçek enflasyonla yüzleşmek olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Şimdi kir yüzeye çıkmasın diye bazı tedbirler alınıyor; ama asıl sorun olan vatandaşın alım gücü düşüşü, gelir kaybı, işsiz kaldığı gibi gerçekleri çözmek adına bir başlık açılmıyor.
Peki bankacılık sistemi bu işi nereye kadar göğüsleyebilecek? İşte bu sorunun yanıtını da kimse bilmiyor. Tam bir saatli bombanın üzerinde oturuyoruz. Bir tarafta kaybolan ya da azalan gelirler, öte tarafta artan yaşam maliyetleri, bir diğer köşede bankacılık sistemi başta olmak üzere birikmiş borçlar ya da alacaklar, bir diğer köşede ‘bir gece ansızın gelebilirim’ şarkısını söyleyen dolar / TL kuru…
Peki bunlar niye önemli? Necmettin Erbakan’ın söylediği gibi tanımlayayım belki anlarlar: Bunlar pansuman tedbirler… Yani hiç bir işe yaramayan, günü kurtaran, sorunu öteleyen, hatta ötelerken ağırlaştıran bir yapılanmadan başka bir şey değil.
Merkez Bankası enflasyonun yükseleceğini kabul ediyor; ama dolarla ilgili algı yönetirken, buradaki dolar maliyetinin enflasyon üzerinde nasıl bir etki yaratacağını, kamunun dolaylı vergilerden zamlara kadar maliyeti arttıran, enflasyonu körükleyen yapısını görmezden geliyor.
Velhasıl kelam sözün özü şu: İnsanlar geçinemeyince krediye yönlendirdiler, çakma bir enflasyonla gelir / gider uçurumunu açtılar; şimdi enflasyon korkusuyla kredileri kesiyorlar. Ama unuttukları bir şey var. Güdükleşen gelirler.
Peki bu tablo karşısında bu ince hesapları yapanlara şunu sormak gerekmiyor mu? Vatandaş nasıl ayakta kalacak? Asıl cevaplamanız gereken soru bu. Kredileri, vadeleri kademeli bir biçimde azaltıp cazip olmaktan çıkarırken, vatandaşın gelirini arttırmazsanız; sonuç umduğunuzdan daha ürkütücü bir tablo ortaya çıkarır.
[email protected]