Merkez Bankası yastık altı tasarruflardan söz ediyor ama daha büyük resmi kaçırıyor. Bence vatandaş gömü bulmuş olmalı ve asıl bunu saklıyor. Bunun en kısa sürede ortaya çıkarılıp, sorumlulukla ekonomiye katkı sağlaması gerekiyor.
Şimdi okuyanların bana sinirlendiğini hissediyorum. Fakat ortaya çıkan sonuçların başka bir açıklaması olamaz. Çünkü TÜİK’in son paylaştığı verilere göre tüketicinin güveninde artış yaşandı.
Hatta bu artış, önümüzdeki süreçte başta beyaz eşya olmak üzere tüketim eğiliminin de güçlendiği tespitiyle taçlandırıldı. TÜİK bunları hangi mahallede yapıyor bilemiyorum ama ortada bir gerçek var ki ya vatandaş ya istatistik durumu gerçeği söylemiyor.
Çünkü eş zamanlı açıklanan verilere göz attığınızda hanenin maddi durum beklenti endeksi yükselişe geçerken, kısa çalışma ödeneğinin devre dışı kalmasıyla birlikte, işsizliğin ya da en iyi ihtimalle ücretsiz izin oranının artması olasılığı gün gibi açık.
Acaba ücretsiz izne çıkarılanlara yapılacak aylık 80 TL’lik gelir artışı ihtimali bunda etkili oldu mu? Çünkü Meclis’e gelen torba kanuna göre böylesine ciddi (!) bir gelir artışı, beklentileri de olumluya çevirmiş olabilir.
Daha genele baktığımızda ekonomiye güvenin 14 ayın zirvesinde olması da sanki bunu doğruluyor. Her ne kadar şu anda risk puanı açısından Arjantin’den sonra dünyada iki numaralı riskli ‘yani maliyetli para bulabilir’ ülke de olsak, sıkıntı yok. Belki de kapasite oranları düşerken reel sektörün güveninin artmasını mümkün kılacak kadar medyaya hakimiz.
Hatta bu güven şu an itibariyle kan ağlayan, işyerlerini açamayan, açsa da dolduramayan, maliyetlerini karşılayamadığı için kara kara düşünüp kirasını dahi ödeyemeyen hizmetler ve perakende ticaretin katkılarıyla yükseldiyse saygı duymak gerekir.
Yani bazı gerçekler o kadar net ki, çarşıya pazara çıksanız zaten esnafın ne durumda olduğunu görebilirsiniz. Fakat gözle görülebilen bir gerçeği bile istatistiklere ekonomiye güveni arttıran faktör olarak koymak, artık insanların zekasıyla alay etmeye giriyor.
Durun daha bitmedi. Bir de enflasyon düşecek söylemi var. Hangi enflasyon düşecek? Önce bunda anlaşalım. Çünkü doğalgazdan başlayarak zorunlu tüketim ürünlerine, onların üretenlerin maliyetine ve daha bir çok kaleme zam gelirken, üretici ile tüketicinin arasında maliyet bazında yüzde 11 yansımamış fark varken, hatta yine torbada vergilere zam oranları öngörülürken bu enflasyon nasıl düşecek?
Algı yönetmenin bile bir mantığı olması gerekir. Tüm hesap yaz aylarında enflasyonun azalma eğilimine gireceği öngörüsünün üzerine kurgulanmış, bunun üzerinden ‘kalem kağıt oyunu yapılabilir’ tahminiyle gerçekleştiriliyor.
Üstelik son yıllarda enflasyonun yaz aylarında bile gevşemediğine hep beraber şahit olduk. Son bir yılda iki katı oranında yoksullaşmış bir vatandaşın alım gücünün eridiği bir ortamda, ancak zorunlu ihtiyaç maddelerinin bile satın alınamaz hale gelmesiyle bir talep eksikliği sayesinde enflasyon düşüşü mümkün.
Ya da aşırı bir zenginleşme ihtimali tekrar gündeme geliyor. Yani rakamlara inat işsizlik, hayat pahalılığı artarken, zamlar peşi sıra gelirken, yeni vergiler konuşuluyorken, ülkede her iki çalışandan biri asgari ücretli iken ve asgari ücret açlık sınırına dayanmışken, aylık 80 TL’lik ücretsiz izin zam öngörüsü mü tüketici güvenini yükseltti?
Bence ya vatandaş gömü buldu ya da istatistikler üzerinden ağır bir yalan söz konusu. Hangisi derseniz; yanıtı belli. Ne diyor çocuk şarkısı: Olur mu hiç üç kulak dön de aynaya bak.
[email protected]