Ekonomide kafa karışıklığı ve beyanatların gölgesinde bir yaşam kaosu yaratıldı. Ücretlerin yeni yılda ne olacağının tartışıldığı şu günlerde, arka arkaya yapılan garip açıklamalar, hem samimiyetten uzak, hem de konuyu dağıtma amacı taşıdığı her halinde belli bir görüntü veriyor.
Bir tarafta bütçe görüşmeleri, diğer tarafta asgari ücret komisyonunun toplantıları, diğer yanda Suriye meselesi bir diğer yanda da emeklilerin yine aklını karıştıracak açıklamalar, tam anlamıyla kale önü karambolüne benziyor.
Hiç kimse meselenin gerçek boyutunu ortaya koymadan, yaşananları yok sayarak, sokakta inanılmayan rakamlar üzerinden yapılan yorumlarla gerçekleştirilen analizlerin üzerinden süreci atlatmaya çalışıyor.
Vatandaş ise büyük bir şaşkınlık içinde olup biteni izlerken, diğer taraftan cebindeki deliğin büyüdüğü gerçeğiyle şok olmuş, kredi ve kredi kartı borçları ile geçim derdi arasında sıkışmış bir vaziyette far görmüş tavşana döndü.
Bu konuda sesini çıkarıp, hatta seslerini duyurmak için, kendisini temsil eden TBMM’ye gidip durumu anlatmaya çalışanlar ise, sanki bir suç işliyormuş, bu en doğal vatandaşlık hakkı değişmiş gibi bir muamele ile karşılık buluyorlar.
Hemen birkaç örnekle konuyu netleştireyim. Asgari ücret ne olacak? Bunun üzerinden yürütülen tartışmalara bakın. Koalisyonun dış destekçisi Destici yüzde 60 zam çıkışıyla dikkatleri üzerine çekti.
Destici’yi nereden hatırlıyoruz? Et fiyatları ile ilgili pahalılık konuşulduğunda bir kilo yerine kuzunun tamamını alma teklifiyle. Peki bugün itibariyle yüzde 60 zam teklifi hayata geçerse ne olur? 27 bin TL’lik bir asgari ücret ile karşı karşıya kalırız.
Şimdi iki cepheden de meseleye bakalım. Şayet işverene bugünkü koşullar içinde destek vermeden 27 bin TL asgari ücret dayatırsanız, sonuçları itibariyle kayıt dışı istihdamı ya da işsizliği desteklersiniz. Yani ücret artışlarında iki tarafın da gerçeklere bakmanız gerekir.
Peki diğer cepheye, yani çalışan tarafına bakalım. 27 bin TL asgari ücret yeterli mi? Masadaki Türk-İş 29 bin TL civarında bir taleple çıkış yaptı. Bu oran düz mantıkla baktığınızda anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir rakam gibi duruyor. Yani el sıkışılabilir. Peki Bakanlık nezdinde bunun karşılığı var mı? Ben açıkçası 22 bin TL ile 25 bin TL arasında bir orana park edileceğini düşünüyorum.
Asıl konuşulması gereken ise her iki rakamın da geçim seviyesinden çok uzak noktada olduğu ve muhtemelen cebe girdiğinde açlık sınırı ya da bir miktar üzerinde kalacağı, bir iki ay içerisinde ise insanları tekrar açlıkla sınanacağı bir sınıra atacağıdır. Ülkede asgari ücretin ortalama ücret olduğunu tartışmadan ve ekosistemin üretime olanak tanımadığını görüp, bunu düzeltmeden topu taca atarak konuşursanız, sadece elinizde anlamsız rakamlar kalır.
Rakamlarla ilgili yaklaşım o kadar anlamsız ki, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kentsel dönüşüm için kira yardımlarının 8 bin TL’ye çıkarıldığını açıkladı. Bakanlık, ülkedeki kira oranlarından bihaber, rakam üzerinden övünme vesilesi ortaya koyacağına, ev fiyatlarının neden bu kadar yüksek olduğunu tartışsa ve MASAK’ı göreve çağırarak, çok sayıda gayrimenkul alanlara kaynak sorulmasını talep etse, zaten piyasadaki köpüğünü büyük ölçüde dağıldığını göreceğiz. Ama kimsenin yerinden oynamasını sağlamayacak rakamla övünmeyi tercih ediyor.
Emeklilere dönersek, durum orada daha da vahim. Muhtemelen yeni yılda en düşük emekli ücreti 16 - 17 bin TL civarında bir yere oturacak. Bunun bugün bile açlık sınırının altında olduğunu ise yine kimse konuşmayacak.
Örnekleri arttırmak mümkün. Ama temel mesele, yanlış bazlarla oluşturulan rakamların, vatandaş adına hayatın gerçekleriyle, işveren adına da gerçekleşen maliyetlerle ilgisinin kalmadığı göz ardı edilecek. Sonra ortaya ‘hiç olmazsa’ rakamları konulup, ‘gönlümden koptu’ kriterleriyle gelirler belirlenecek, üreticiye de maliyetini yansıtmaması dayatılacak ve buna ekonomi yönetmek diyeceğiz.
Çok basit bir örnek daha vereyim. Cumhurbaşkanı Erdoğan son 22 yılda Türkiye ekonomisinin büyük bir dönüşüm geçirdiğini ve 230 milyar dolarlık büyüklükten, 1,1 trilyon dolara ulaştığını söyledi.
Bu hesap yapılırken kurun üzerindeki baskıdan, görev zararlarına kadar hiçbir kriteri hesaba katmazsanız ne olur biliyor musunuz? Daha önce yazmıştım. Türkiye 80 milyar dolar cari açıktan 40 milyar dolara düştüğünde övünme vesilesi yapanlar, dolar bazında yarı yarıya düşen rakamın, TL maliyetinin 8 kat arttığını konuşmadılar.
Türkiye sanal bir kurgu içinde, kendisini kandırıp, rakamlar üzerinden algı yaratıp, sahte gündemlerle karambol oluşturup, golü hep aynı kaleye atıyor ev o kale genellikle ülkenin kendi kalesi oluyor. Geri mi? Lafügüzaf…