Bu haftanın vatandaşın ekonomik durumunu anlatan en güzel olayı Merkez Bankası’nın kredi kartları ve kuyum sektörü konusundaki hamleleri oldu. Neden derseniz? Önce kredi kartından nakit çekimi ve kuyumcudan taksitle alışverişi kısıtladı; ardından gelen tepkiler üzerine geri adım attı.
Bunun iyi okunması gerekiyor. Başlangıçta şunun altını çizeyim ki, her iki hamle de doğruydu. Çünkü ikisi de yurttaşın aşırı borçlanmasını tetikliyor. Lakin bunu düz mantıkla ve gerçeklerden kopuk bir hamleyle yaparsanız, ‘ne kadar zenginiz’ meselesinin anında boyası dökülür.
1,8 trilyon TL’ye borcu vurmuş, satın alma gücünü tamamen yitirmiş, yoksulluk sınırının yakınından geçmeyen, çoğu açlık sınırının altında gelire sahip, enflasyonundan işsizliğine kadar hiçbir sorunu kabul edilmeyen bir tüketiciye karşı bu kadar sert bir fren yapamazsınız.
Yıllarca insanları kredi ile geçinmeye alıştırıp, bunun sorun olmadığını anlatarak borçlandıran ve sonra da bir anda frene basan bir yaklaşım, son hızda giden aracın emniyet kemeri bağlı olmayan yolcularını camdan çıkarır.
Yani yaklaşım doğru, uygulama zamanlaması ve biçimi yanlıştı. Aslında bu yanlışı ekonomi yönetiminin her kademesinde görüyoruz. Gece karar verilip, sabah alınan kararlar tüketicisinden esnafına, çiftçisinden sanayicisine, işçisinden memuruna, öğrencisinden işsizine kadar herkesi dağıtıyor.
Peki Merkez Bankası neden geri adım attı? Şu ana kadar kaleme aldığım ve sizlerle paylaştığım gerekçeler nedeniyle mi? İşte işin en acısı da burada. Sadece seçim sürecinde olduğu için siyaseten geri adım atıldı.
Geri adım atılması ve bunun belli bir program içerisinde uygulanması doğru ama sizin bu hamledeki gerekçeniz şayet oy kaybı ihtimali ise meselenin çözümünden çok uzak noktadayız demektir.
Vatandaştan gelecek tepkilerden korkuyor ve oy kaybı ihtimaliyle geri adım atılmasını sağlıyorsanız, ortadaki büyük problemin de farkındasınız anlamına gelir. Peki soru şu: Neden farkında değilmiş gibi davranıyorsunuz?
İnsanların geçinemediğini, yarına ilişkin umutlarının azaldığını, iş insanlarının ayakta kalma mücadelesi verdiğini, çiftçinin, esnafın para kazanamadığını, emeklinin yaşam mücadelesi verdiğini, öğrencilerin kaygıyla hayat sürdüğünü biliyorsunuz demek ki…
Peki o zaman günlük populizm yayıp, algı yönetme derdine düşeceğimize, neden sorunlarla yüzleşip, onları çözmek için planlamaları konuşmuyorsunuz? ‘Biz çözeriz’ diye ortaya çıktığınızda bu hiçbir anlam taşımıyor.
Tıpkı Bakan Nebati’ye kaynak sorulduğunda ‘gözlerime bak’ demesi kadar anlamsız ve daha kötüsü güven kıran bir yaklaşımdan söz ediyoruz. Vatandaşın hali perişan ve akla dayalı bir ekonomi programına ihtiyaç var. Bunun kaç oy alınıp alınmadığıyla ya da seçimi kimin kazanıp kazanmadığıyla ilgisi yok. Sofra yanıyor; haberiniz olsun.
[email protected]