Türkiye çok acı bir afet yaşadı. Tarihsel ve yaşamsal büyüklüğü, yıkıcılığı açısından baktığınızda çok derin, ama bir o kadar da içinden ders çıkarılması gereken başlıkları içeriyor. Çıkarır mıyız; bilmiyorum. Zamanla göreceğiz.
Kayıplarımız, acılarımız, sarılmamız gereken insanlar var ama tüm bunların içinde bir başlık var ki ayrıca konuşulması gerekiyor. Yardım… İnsani olarak baktığınızda son derece erdemli bir davranış. Ama yaşanan olayı mercek altına aldığınızda kişilerin inisiyatifine bırakmamak gereken bir başlık.
Aslında Türkiye’nin ilk sigorta şirketinin kurulması da bir deprem sonrasına denk geliyor ve o dönem Atatürk ‘bundan sonra benim yurttaşım kimseye muhtaç olmamalı’ diyerek sistemi harekete geçiriyor.
İşte bugünü doğru okumanın bir yanının da burada olduğunu düşünüyorum. Şu an yardım diye sunulanların bir vatandaşlık hakkı olduğunu neden konuşmuyoruz? Her vatandaşın anayasal hakkı olan barınma, güvenlik, eğitim gibi temel haklarının, yapılan yanlışlarla elinden alınmasının ardından, yaşadığı mağduriyet sonrası yardım gibi sunulması bence doğru değil.
Bu ülkenin bir vatandaşı olarak haklarımız var. Bir olaydan sonra da uzatılan elin yardım değil, hak olduğunu öğrenmeliyiz. Öğrenmeliyiz ki, normal zamanlarda vatandaşlık hakkını kullanma kültürümüz oluşsun.
Deprem sonrasında Fatih Altaylı bir televizyon programında konuğuna soruyor: “Vatandaş binasının sağlam olduğunu nasıl anlayabilir.” Program konuğu olan Türkiye Deprem Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erdik tarihi bir yanıt veriyor: “Anlayamaz, anlaması da gerekmiyor. İmarı, iskanı olan bir binanın zaten sağlam olması gerekir.”
İşte vatandaşlık hakkı tam da burada başlıyor. Her türlü sorumluluğu binayı alana ve yapana devreden bir yaklaşımda, asıl denetleme ve izin verme yetkisini elinde bulunduran erkin görevli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Normal zamanda binanın güvenliğini sağlamakla yetkili kişileri istemek hakkınız. Bir olay olduğunda size ulaşılmasını ve kurtarılmasını beklemek hakkınız. Mağduriyetiniz varsa bunun giderilmesi için çalışma yapılmasını istemek hakkınız.
Hiç biri iane, bağış ya da lütuf gibi sunulamaz. Bir ülkenin vatandaşı vergisini veriyorsa, ki vergi gelirlerinin yüzde 70’inden fazlasının dolaylı olduğu bir ülkede herkes veriyor demektir, hakkını da ister, yanlışın hesabını da sorar.
Bu gerçek karşısında ihmallerin muhatabı olan her kimse, zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışmayacak, hesap verecek. Aksi takdirde insanlar vatandaşlığını sorgular. Bu konu sadece afetlerle ilgili değildir.
Kamuda kullanılan her kuruş paradan denetim talebine, yani A’dan Z’ye her konu için geçerlidir. Vatandaşlık hak ve hak arama ehliyetidir. Elbette yanlış yaptığında da yine kamuoyuna hesap verme sorumluluğudur. Ama bunların hiç biri inisiyatif değildir.
[email protected]