2 bin yılın milat kabul edersek 20 sene tüketici yaklaşımları ve eğilimleri açısından oldukça ilginç bir dönem olarak tarihe geçti. Bizde ve tüm dünyada 2 binli yıllarda krediler ve kredi kartlarıyla zengin olduğunu zanneden, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde finansal okuryazarlık eksikliğiyle daha da kontrolden çıkan bir devir yaşadık.
2008 kriziyle başlayan kırılma, tüketici tarafından ancak 2010 yılına gelindiğinde anlaşıldı. Sonrasında geçen 10 yılda edinilen alışkanlıkların değişmek zorunda olduğu, aşırı borçlu yapının sıkıntı yarattığı ve paranın git gide kıtlaştığı dönemde tüketicinin ilk 10 yılda kaybettiği haklarla birlikte zorlandığı bir dönem söz konusu oldu.
2020 yılı ise ikinci bir milattı ve devrin sonunun geldiğini gösteriyordu. Bir tarafta pandemi ile birlikte değişen algılar, diğer tarafta farklılaşan üretim şekilleri, öte yanda iklim krizi ve yeni nesilin ekonomik gücünü kazanmaya başlamasıyla işin rengi değişti.
2023 senesine geldiğimizde artık yeni bir dönemin, yeni tüketici kavramlarının odağa yerleştiği bir süreç içine girdik. Bu dönemde tüketici sorumluluğu diye bir kavram daha da netleşmeye başladı.
Artık türetici diye bir anlayışın ön plana çıktığını gördük. Bu belki bizim gibi 2 bin yılından önce doğanların kolay anlayamadığı, ama teknoloji çağında doğanların normali olan bir kavram.
Şimdi tüketirken düşünen, çevreye, insanlığa değer katan, gereksiz tüketimi, ev, otomobil gibi mallara sahipliği çok da önemsemeyen bir anlayış ortaya çıktı. Reel sektörün de buna uyması gereği, zaten bugünlerde döngüsel ekonominin ön plana çıkmasıyla kendini gösteriyor.
Artık sorumlu tüketim anlayışı içerisinde, tüketirken düşünen, satın alma yaparken değerleri esas alan, markalara çok fazla para ödemek istemeyen, tükettiği ürünün çevreye, doğaya olan zararını ya da katkısını da dikkate alan bir format ortada.
İhtiyaçlarını sürekli gözden geçiren ve gereksiz harcamalardan kaçınan bu tüketici tipinin, kıtlaşan kaynaklar, zorlaşan ekonomik koşullar ve yükselen iklim krizi anlayışı içerisinde en az 10 yıl ekonomiye damga vuracağı çok açık.
Karbon nötr hedeflemesinden, genç kuşağın bu konudaki yaklaşımlarına kadar bu filmi doğru okumayan işletmelerin çok zorlanacağı bir alana kayacağını şimdiden söylemek mümkün. Geleneksel yöntemlerin işe yaramayacağı ve tüketiciyi türetici yaparak, ekonominin içine veriden değere kadar her alanda katan ülkelerin ipi göğüsleyeceğini bilmek zorundayız.
Tüm bunları alt alta koyduğunuzda gelişmiş ve kişi başı gelirin yüksek olduğu ülkelerde bilinçten, bizler gibi sorunlu ve tüketicisi aşırı borçlu olan ülkelerde mecburiyetten kısıtlanan tüketimleri ve türetici anlayışının hakim olmasını ve bunun ekonomileri şekillendirmesini beklemek de olası.
Böylesi bir gerçek varken, bütçe yapan, önceliklerini belirleyen, bilinçten ya da mecburiyetten finansal okuryazarlığı artan, iklime ve dünyaya duyarlı insanların oluşturduğu bir kulvara kayıyoruz. Bunun tüketici haklarını yeniden ele alma mecburiyeti getirdiği de açık.
Şimdi önümüzde iki seçenek var. Ya eskisi gibi kalmaya ve olmayan parayla, borçlanarak tüketmeye devam edeceğiz ya da türetici kavramını doğru anlayıp sorumlu bireylerden oluşan ekonomiler ve şirketler yaratacağız. Sonuç ise gelecek yılların kişi başı gelirlerini ve refahı belirleyecek.