Bir insanın işsiz olmasından daha büyük bir çaresizlik olabilir mi? Bir tarafta ödenemeyen faturalar, öte tarafta çocuğunun yüzüne bakmaya utanır hale gelmek, bir diğer yandan da çaresizlik girdabında boğulmak...
Ne yazık ki bundan da kötüsü var. Yok sayılmak... O kadar yok sayılıyorsunuz ki, iş bulmaktan ümidini yitirenler çığ gibi büyürken, resmi istatistiklerle 4 hafta içinde bir işe başvurmadıysanız işsiz de sayılmıyorsunuz.
Hükümetlerin görevi, vatandaşına çalışacak ortamı sağlayacak bir ekonomik düzen sunmaktır. Fakat bu yaklaşım bir yana dursun ‘herkese iş bulmak zorunda olunmadığı’ gibi çarpık bir savunmanın gölgesinde, bir de o insandan genel sağlık sigortası primi isteyecek kadar işi çığırından çıkan bir söylem geliştirdi.
Hatta bundan yakınan vatandaşın, neredeyse bir memleket düşmanı ilan edilmediği kalıyor. Cep telefonu kriterinden boğazdan lokma geçme standardına kadar büyük bir utanmazlığın gölgesinde yaşanan dramlar ise işsizlikten daha çok acı verir hale geldi.
Şimdi size onlarca yaşanan olaydan birini hatırlatacağım. Mutlaka geçtiğimiz hafta içerisinde medyadan takip ettiniz. Belki dikkatinizi çekmedi, belki de ‘vah vah’ deyip unuttunuz. Oysa Türkiye’nin uzaydı, anayasaydı gibi içinin ne kadar dolu olduğu dahi şüpheli başka gündemleri konuşmak yerine günlerce bunu konuşması ve hatta ‘nasıl çözeriz’ diye kafa yorması gerekirdi.
İstanbul Zeytinburnu’nda genç bir çift. O kadar gençler ki hayatının baharında, 1,5 yaşında bir çocukları var. Bir çiftin sanıyorum dünyada bundan daha büyük bir mutluluk dönemi olamaz. Ama onlar böylesine bir iklimde bir dramı Türkiye’nin ortasına bırakarak hayatlarına son verdiler.
Çocuklarını komşuya emanet edip, hayatına son veren bir çifti Türkiye konuşmuyorsa, bence hiçbir şeyi konuşmasın. Zira bundan daha büyük bir çığlık ve dram olabilir mi? Bundan daha kritik bir gündem maddesi düşünülebilir mi? Hele ki bu insanların oranı istisna olmaktan çıkıp, genel bir travmaya dönüşmüşken...
Öncelikle tüm okurlarımdan ricamdır. Asla bu tip bir çareyi normalleştirmeyin. Çünkü hiçbir durum, bir çocuğun anne ve babasının yanında olmasından daha önemli değildir. Hatta genele vurursak, hiçbir açmaz, insan hayatından kıymetli değildir.
İçinde bulunulan açmazı tek başınıza yaşamadığınızı, milyonlarca insanla birlikte aynı durumda olduğunuzun farkında olun. Bu nedenle ortaya çıkan ekonomik sıkıntılar, işsizlik, sizin suçunuz değil, ülkede ekonomi yönettiğini iddia edenlerin sorumluluğudur.
İşsizlik deyip geçmeyin. Dünya insanın üstüne gelir. Evine bir çorba getirememek, çocuğunun istediği bir çikolatayı alamamak fakirlikten beter. Daha fenası ise ‘yok sayılmak.’ İnsanları yok sayarak çaresizlik duygusuna itemezsiniz. Çünkü çarpıttığınız istatistikler sadece bir rakam değil. Binlerce insanın onuruyla oynamak haline dönüşüyor. Yok saydığınız işsizlik bu ülkenin kaderi değil, ekonomi politikasındaki yanlış tercihlerinin çıktısıdır.
[email protected]