Yılın ilk enflasyonunun açıklanması beklenirken, herkesin aklındaki soru şu: Acaba TÜİK ne kadar açıklayacak? Bu suali doğru okuduğunuzda esasen kimsenin açıklanan ya da açıklanacak veriye inanmadığının göstergesidir.
Şayet bir soru kurumdan ne açıklanacağı üzerine kurgulanıyorsa, yani ‘enflasyon kaç çıkacak’ diye değil de ‘kurum ne açıklayacak’ diye bakılıyorsa, bir ülke ekonomisinde bundan daha büyük bir sorun tarifine ihtiyaç ok demektir.
Mesele öylesine bir akıl tutulmasına geldi ki, herkesin açlık sınırında yaşamasını normal karşılamak gerektiğine ikna edilmeye çalışılan bir Millet ile karşı karşıyayız. İki asgari ücretin bile yoksulluk sınırına erişemediği ülkede, memur maaşlarında büyükşehir tazminatının konuşulması bile gerçeklerin masaya konulması için yeterli gelmiyor.
Türk-İş’in son açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırına baktığınızda, dönemin Ocak olduğunu düşündüğünüzde durum çok tatsız. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 15 bin 48 TL, bekar bir kişininki 19 bin 630 TL iken yoksulluk sınırı da 49 bin 19 TL.
Bu ne demek? Ocak ayı maaşlarının cebe girdiği aybaşı itibariyle herkesin yine açlık sınırında veya altında kaldığının açık bir kanıtı anlamına geliyor. Türk-İş Şubat ayına ilişkin açlık ve yoksulluk sınırı ilan edildiğinde bununla yüzleşeceğiz.
Bir tarafta 1,2 trilyon TL’yi aşan bir kredi kartı borcu, öbür tarafta 2,5 trilyonu aşmış bir tüketici borcu, geliri açlık sınırında kalan insanlar ve bunu normalleştirmeye çalışan siyasiler gölgesinde insanların kendi sorunlarını bir kenara bırakıp, siyasetin meselelerini tartışması ve taraftarlık yapması bekleniyor.
49 bin TL maaşı sokakta insanlara sorsanız, hemen kabul edecek milyonlar var. Yani bir ülke düşünün ki yoksulluğa özlem duysun ve o ülkede yöneticiler yüzü kızarmadan sokakta dolaşabilirken, bir de ne kadar zengin olunduğunu anlatsın.
Bundan daha büyük bir akıl tutulması olabilir mi? Fakat mesele o kadar kontrolden çıktı ki Merkez Bankası Başkanı istifa ederken, Hazine ve Maliye Bakanı ‘Durun durun ben buradayım’ diye açıklama yapabiliyor.
Şimşek’in orada olması ne işe yarayacak? Ekonomiyi insandan arındırarak finans piyasaları jargonlarıyla rakam peşinde koşanların, yoksulluğa özlem duyar haline gelen vatandaşını anlayabilmesi olanaksız.
Üstelik bir de dev bir bütçe artışını bu insanlardan finanse etmeyi planladığını, enflasyonun nedenini de verilen ücretler olarak gördüğünü açıkça beyan eden bir ekonomi yönetiminin artık düzeltebilecek bir alanı kalmamıştır.
Temelde mesele kadrolar ile ilgili de değil. Açıkça söylemek gerekirse, ekonomiyi de, ekonomi yönetimini de bilmiyorlar. Sadece tek yaptıkları şey algı yaratarak, insanların fakirliğini, açlığını normalleştirme çabaları. Sizce böylesi bir fotoğraftan çözüm ya da insanları anlayabilen bir yaklaşım çıkar mı? Çıkmıyor; çıkmayacak da...
[email protected]