Virüs sürecinin en önemli çıktılarından birini yoksulluk oluşturuyor. Nitekim İstanbul Politikalar Araştırma Merkezi’nin ortaya koyduğu bulgular da, sürecin faturasının gelir düzeyi düşük insanlara daha ağır çıkacağını ve bu dönemde gelir dengesizliğinin farkının açılacağını belirtiyor.
Elbette yoksulluk tanımlamasını da doğru yapmamız gerekiyor. 2 binli yıllarda parasal genişleme ile birlikte, aktarılan kredilerle zaten olmayan bir hayatı yaşadığımızı biliyoruz. Çoğu insan bunun ne kadar farkında bilmiyorum.
Kredilerle sürdürülen bir yaşam, alınan evler, otomobiller hatta kredi kartıyla yapılan alışverişler, olmayan bir paranın harcanması üzerinden sahte bir refah seviyesini de hayatımıza soktu. Oysa kazanmadan harcayamazsınız; kazanmak için de üretim yapmalısınız.
Gerçek olan şu ki; günün sonunda borcunu ödeyemediğiniz hiçbir ürün size ait değildir. Süreç içinde bunun çok acı örneklerini gördük. Mesela ev alıp, taksitlerini ödeyemediği için, hem evi elinden giden, hem de borcu sırtına yük olarak kalan nice vakaya denk geldik.
Tüketim ekonomisi üzerinden yaratılan ‘harca para kolay’ yaklaşımlı bir fotoğrafın bize çok ağır sonuçları olduğunu ve olacağını görüyoruz. Nitekim geldiğimiz noktada ortadaki icra dosyaları da, nüfusun büyük bir çoğunluğunun yoksulluk sınırının altında yaşadığı gerçeği de esasen bunu bize anlatıyor.
Lakin insan zorluğa oranla, rahatlığa daha çabuk alışır. Ortadaki kredilendirme mekanizması ne yazık ki, toplumun bilinçli küçük bir oranı istisna olmakla birlikte tamamını zehirledi. Yani esasen kral çıplak noktası şu: Biz zaten zenginleşmemiştik; borçlanmıştık.
Şimdi gelinen süreçte bir yandan duran bir ekonomi, diğer taraftan tetiklenen işsizlik gerçeği, yurttaşa indirgenmeyen destekler, gelirimiz kadar yaşamayı çok acı bir biçimde bize öğretecek. Daha acısı dün bunu, gelir seviyemiz düşük olarak idrak ediyorduk; bugün borçlu olarak öğreneceğiz.
Peki ne yapmak lazım? Açıkçası yönetim kademesinden beklenti çok, ama umut yok. Kısa çalışma ödeneğine hak kazanamayanlara verilen bin 177 TL gibi komik bir rakamın üzerinden bile 11 TL damga vergisi almaya düşünüyorsak, ortada halen ekonomi yönetimi bazında alınan bir dersin de, meselenin doğru okunması ihtimalinin de olmadığını söylemek mümkün.
Önümüzdeki süreçte sahte gelirlerimizin ortadan kalkacağını, daha mütevazı hayatlar süreceğimizi ve başladığımız noktaya dönerek, çalışmaya, geçinmeye tekrar başlayacağımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Ne yazık ki bunun bir siyasetçi tarafından söylenmesi zor. Yani ne iktidar ne de muhalefet insanlara bunu vaat edemez. Lakin gerçekle yüzleşmeden de kalıcı bir çözüme ulaşmamız, hatta onu konuşmamız mümkün değil.
Bence burada her vatandaşa düşen bugünkünden daha alt seviyede yaşayacağını bilip, şartlarını buna göre ayarlamak, ekonomi yönetimine de düşen bunu nüfusun büyük bir bölümü kaldıramayacağı için, çözümleri bu çerçeveden gören bir yaklaşım yaratmak. Bunun dışındaki yaklaşımların sonuç vermesi zor. Gerçeğe hoşgeldiniz. Acı ama gerçek.
[email protected]