Türkiye eski bir kavramla yeniden tanıştı ya da tanıştırıldı. Arka arkaya gelen zamlar hepimizin malumu. Hayatımızı gittikçe zorlaştıran bu fiyat artışları, eriyen alım gücümüz karşısında geçim derdini birinci sıraya oturtuyor.
Lakin bu konuyu ne kadar doğru analiz ediyoruz şüpheliyim. Dolardaki artışı salt dış güçlere bağlayan ekonomi yönetimi, arka arkaya gelen zamları da fırsatçıların eseri olarak sunmayı ihmal etmedi.
Eski yıllarda enflasyon canavarımız vardı. Gazetelerde, televizyonlarda değme artistlerden bile ünlüydü bu canavar. Enflasyonla birlikte hayatımızı zorlaştıran her şeyin sorumlusu buydu. Bir türlü dizginlenemiyordu.
Oysa o zaman da çok iyi biliyorduk ki canavarlar masallarda olur. Enflasyon canavarı meselesi de siyasetin bize yutturmaya çalıştığı masallardan biriydi. Çünkü bir ülkede ekonominin iyi olması ya da kötüleşmesi, o ülkeyi yönetenlerin eseridir.
Bunun dışındaki tüm adreslendirmeler, topu taca atmaktan başka bir işe yaramadığı gibi, gerçek sorumluyu da bulmamızı güçleştirir. Şimdi de arka arkaya gelen zamların sorumluluğu fırsatçılara yükleniyor.
Ülkenin içinde bulunduğu koşullardan fırsatçılık yapan, kötü niyetli kişiler yok mu? Elbette var. Her dönemde olmuştur. Zaten iktidarların görevi de kurdukları denetim mekanizmalarıyla bu fırsatçılığa, karaborsacılığa önlem almaktır.
Fakat tüm sorumluluğun bu kötü niyetli kişilere bağlanması çok doğru değil. Yani bu ülkede tuvalet kağıdının 6 taksitle satılması sadece fırsatçıların oyunu mu? Elektrikten doğalgaza kadar ana giderlerimizin artması, gelirlerimizin düşmesi fırsatçıların oyunu mu?
TÜKODER geçtiğimiz hafta içinde bir açıklama yaparak ‘artık yeter’ dedi. Lakin yapılan açıklamada olmasına karşılık, yansıyan haberlerde ekonomi yönetimini neredeyse hiç işin içine sokmayıp, tüm sorunu fırsatçılardan kaynaklanan bir durummuş gibi sunulması hem vicdanla, hem de akılla bağdaşmaktan uzaktı.
Sadece tuvalet kağıdında değil, deterjan ve temizlik ürünleri başta olmak üzere her şeyin fiyatı o kadar artmış ve ulaşılmaz hale gelmişti ki, satış noktaları 9 takside varan uygulamalar başlatmıştı. Bunu gerekçelerinden uzak okursanız, sadece marketçiye kızarsınız.
Ulaşım zamlarını bunun neresine oturtacağız? Yem fiyatlarındaki artışları neyle açıklayacağız? Sebze ve meyve başta olmak üzere günlük tüketim ürünlerinin yüzde 25 ile 30 arasında bir oranda bize artı gider olarak gelmesini konuşmayacak mıyız?
Her şey bu ülkenin üretimi terk etmesi, tüketim odaklı bir ekonomi modelini uygulaması, başkasının parasını yiyerek ya da yedirerek sanal bir refah yaratmasının, bugün karşımıza gelen faturasını konuşmayacak mıyız?
Ne yapalım şimdi yani, 80’lerin enflasyon canavarı geri dönerken, bir de dış güçlerin yanına, fırsatçıları ekleyip, yapılan yanlışları görmezden mi gelelim. Kör mü olalım?