Vatandaşın gündeminde sadece ve sadece arka arkaya gelen zamlar var. Zamların hızı da, boyutu da o kadar arttı ki, artık neye, ne kadar fiyat artışı geldiğiyle ilgili insanlar takip edemez hale dönüştü.
Son olarak doğalgaz zamlarıyla, Haziran ayına ertelenen internet zamlarını biliyoruz. Ama çarşıya pazara çıktığınızda iliklere kadar yaşanan artışlar can yakmaya devam ediyor. Sanırım bunların içinde en popüler olan da bir demet dereotunun fiyatının 10 TL olması...
Ekonomi yönetimi KDV hamleleriyle ve fırsatçı arayarak sorunu çözeceğine düşünedursun, bunun sonuç vermeyeceği, durdurulamayan artışlardan da zaten ortada. Kamunun yaptığı zamlar ve yanlışlar nedense görülmüyor ama esnafın sattığı etiket üzerinden sorumlu aranıyor.
Hatta Cumhurbaşkanı insanların gelirlerine göz dikip, fiyatları artıranları affetmeyeceğini bile söyledi. Zannedersiniz ki, fiyatlar sadece bir kaç fırsatçının gölgesinde yükseliyor.
Ayrıca yıllardır bu bahane üretilmesine rağmen, ortada ‘işte fırsatçı bu’ denilebilecek tek bir kişi ya da kurum bulunmuyor. Bir takım ürünler üzerinden mesele ekonomi yönetiminin üzerinden atılarak, kurban aranmaya çalışılıyor; ama nafile. Bu, tıpkı sallandıracaksın Sultanahmet’te iki kişiyi kafası ya da önceki hükümetin depremin faturasını bir müteahhide çıkaran yaklaşımının aynısı.
Bunun sonuç vermediği o kadar ortada ki, yılın ilk çeyreğinde açlık sınırının 500 TL altında kalan asgari ücretin arttırılması gündeme geldi. Hatta Cumhurbaşkanı, bu konuda yıl ortasında bir ayarlama da yapılabileceğini belirtti.
Fakat tek başına asgari ücretin tutarına zam yapılması, daha büyük sorunlara neden olacaktı. Zira bu artışı yaptığınız anda, ilk artışta yalnız bıraktığınız reel sektörün sigortalarının atması ve işsizliğin tetiklenmesi kaçınılmazdı.
Belli ki kasa tamtakır ve bu konuda verilebilecek bir destek ve kaynağı yok; o zaman dile getirildiği halde, ani bir dönüşle bu ücretlerin artışıyla ilgili takvimin Aralık ayı olduğu ve o zaman bakılacağı söylendi.
Şimdi zamane ekonomisi böyle. İnsanların cebine para koymadan para almanın yollarını arıyorsunuz. Daha önce kredilerle bunu başaran bir yaklaşım, ne yazık ki vatandaşın 1 trilyon TL’yi aşan bir oranda borçlanmasına neden oldu.
Fakat herkesin kredi notu felakete koştuğu ve icra dosyaları patladığı için bankalar bu konuda da çekimser davranıyor. O zaman ne yapmalı? Tamamen konuyu Aralık ayına atar, o zaman bakarız yaklaşımı sergilenmeli.
Bir tarafta aslında ekonomide her şeyin yolunda olduğu söylemi, hemen arkasından öte tarafta dış dünya gerekçeleri, bir yanda bizimle uğraşan dış güçler ve öte yanda da fırsatçılar. Ekonomi yönetimi hariç her yerde bir sorumlu var.
Peki madem ücret artışlarıyla ilgili ayarlama yılın sonunda yapılacak, o zaman neden yüksek oranda zamları yılın ilk üç ayında yapıp insanların belini büktünüz? Yanıt yanlış ekonomi yönetimi.
Fakat bunu itiraf etmek zor olduğu için de, ya söylem geliştiriyorlar; ya abartılı bir kötümserliğin muhalefet tarafından pompalandığını belirtiyorlar. Oysa fotoğraf gayet açık. İnsanlar geçinmeyi bıraktı, ayın ortasını getiremiyor.
Dip not şu ki, bu insanlara sadece tüketici demek yanlış. Onlara hizmet veren esnaf başta olmak üzere reel sektör de işi döndüremez noktaya geldi. Peki biz ne yapıyoruz? Merkez Bankası Başkanı’na göre fiyatların düşmesi savaşın bitmesine bağlı.
O zaman adama sorarlar: Yılın başında savaş mı vardı ki artışlarla ilk ayın sonunda asgari ücret açlık sınırına eşitlendi? Yanıt mi? Bence beklemeyin; çünkü cevaba konu olacak gerçekçi bir açıklama gelmeyecektir. Yine bir suçlu ve sorumlu ararlar. Yakmayalım kimsenin başını.
[email protected]