Tüketici meydanlara çıkıp geçinemediğini haykırırken, ülkede ekonomiyi yönetenler ısrarla geçinebildiği konusunda ikna çalışmaları yürütüyorlar. Anlamadığım şu ki; bir insan geçinemiyorsa geçinemiyordur. İkna ederek geçinebildiğini nasıl kanıtlayacaksınız?
Ama gerçeklerle değil, algılarla ülke yönetmeye alışmış olanlar, bu buz gibi gerçeğin idrakine bir türlü varamıyorlar. Ülkede bir enflasyon var ki evlere şenlik. TÜİK tarafından açıklanana göre verilen zamlarla, sokağın açıklananın en az iki katı enflasyonla yaşaması istenen insanların olduğu bir ülkedeyiz.
Fakat mukayese yaparken temel gıda maddelerinin artışına atıfta bulunup, tüm dünyada fiyatların fahiş oranda artmasından mutlu olmamızı bekliyorlar. Satın alma gücü diye bir kavramdan bihaber yaşayanlar ya da insanların yaşadığını zannedenler utanmasa ‘dua edin’ ile başlayan cümleler kuracaklar.
Son yapılan açıklamada Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm dünyada fahiş fiyat artışı olduğundan yakındı ama bununla yetinmedi. Türkiye’nin bu sıkıntıdan en az etkilenen ülkelerden biri olduğunu dile getirdi. El insaf…
O zaman minik bir mukayese yapalım. Çalışan ya da işsiz olan insanların üzerinden değil; öğrenci olup aynı zamanda yan iş yaparak hayatını idame ettirmeye uğraşanlar adına bir karşlaştırma yapalım.
Bunun için en iyi yöntem saat başı kazanç esasıdır. Tahminden değil, yaşanmıştan örneklediğimi de hatırlatırım. Bugün Almanya’da bir öğrenci saat başı ücret olarak yaklaşık vergiler çıktıktan sonra 10 avro alır. Bu da aylık düzeyde hesapladığınızda neredeyse orada uygulanan asgari ücretin yüzde 80 fazlası bir kazanca denk gelir.
Ama hadi biz yine de insaflı davranalım ve Türkiye’deki saat başı öğrenci kazancını asgari ücret üzerinden esas alalım. Zira kısa zamanlı çalışan birinin gerçek hayatta bu rakamları bile bulması mümkün değil. Asgari ücreti esas alırsak, Türkiye’de normal bir çalışanın saat başı ücreti takribi net 18 TL’ye gelir.
Şimdi iktidar tarafında konuşanlar için bu bir övünç meselesi sayılabilir. Herkesin para birimi üzerinden mesele değerlendirildiğinde biz çocuklarımıza yüzde 80 daha fazla para ödüyoruz gözükür.
Fakat aynı öğrenci karnını doyurmak için dünyaca meşhur, bizde de var olan bir fast food zincirine giderse gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıkar. Almanya’da part time çalışan bir öğrenci bir saatlik ücretiyle bir mönü yiyebilir. Hatta üzerine cebine de 1 avro parası kalır.
Bizde ise bir öğrencinin aynı gıdayı tüketebilmesi için ortalama 3,3 saat çalışması gerekir. Yani parayı, nötr birim üzerinden hesapladığınızda düz mantıkla çocuğun cebine yüzde 80 daha fazla para koyar, ama satın alma gücü açısından o parayla Almanya’daki öğrencinin ancak üçte bir oranında satın alma gücüne sahip kılarsınız.
Bunu işsiz, emekli, EYT’li, memur, işçi, beyaz yakalı, mavi yakalı, üst düzey yönetici ve aklınıza gelebilecek her kesim için uyarlayabilirsiniz. Yani günün sonunda fiyatların kimde ne kadar artttığı değil, o fiyatlar karşısında gelirin ürüne ulaşabilme kabileyetinin ne olduğu esastır.
Yoksa başkasının sorununa atıfta bulunup, şartlar eşit değilken mukayese yapmaya çalışırsanız hem komik olursunuz, hem de bu açıklamanın yapıldığı gün meydanlara çıkan tüketici ‘hadi canım sen de’ diye bağırır.
Sizin yaptığınız sadece zenginin malının züğürdün çenesini yormasından ibarettir. Uyanın ve gerçek dünyaya dönün. Çünkü bu ülkede insanlar o dünyayı iliklerine kadar yaşıyorlar.
[email protected]